Tuesday, April 24, 2012

Aşkın Metafiziği


Aşkın Metafiziği
Erkek doğası gereği aşkta vefasızlığa, kadının ise sürekli sadakata eğilimli olduğu gerçeği bu incelemeye girer. Erkeğin aşkı, doyum bulduğu andan itibaren belirgin bir biçimde azalır: Hemen hemen bütün öteki kadınlar onu, sahip olmuş olduğu kadından daha fazla çekerler: Erkek değişiklik özler. Kadının aşkı ise, özellikle o andan sonra artmaya başlar,
Bu, türü koruyup onun varlığını sürdürmeye bu bakımdan da olabildiğince fazla çoğalmaya yönelik doğanın doğanın amacının bir sonucudur.
Bildiğimiz gibi erkek, kendisine yeterince kadın sunulduğu taktirde , kolayca yılda yüz çocuk meydana getirebilir; kadın ise, istediği kadar çok erkeğe sahip olsun, ikiz ihtimalinin hesaba katmazsak, yılda sadece bir çocuk dünyaya getirebilir. Bu nedenle erkeğin gözü hep başka kadınlardadır; kadın ise buna karşılık tek bir erkeğe sımsıkı sarılır: Çünkü doğa onu içgüdüleri gereği ve hiç düşünmeden gelecekteki doğumun besleyicisi ve koruyucusunu yanında tutup korumaya sürükler. Bundan ötürü erkeğin eşine sadakati yapaydır, kadınınki doğaldır; dolaysıyla da, kadının ihaneti, nesnel olarak, sonuçları bakımından olduğu kadar, öznel olarak doğaya aykırılığı bakımından da erkeğinkinden çok daha az bağışlanabilir bir ihanettir.

Farklılıklara rağmen sevmek ne zordur bilir misiniz?
Aynı olanla çabuk kaynaşır, hızla sarmaş dolaş oluruz. Çünkü benzerinde kendi yansımanı görmek kolaydır.
Aynı filmleri izleyip, aynı kitapları okuduğunuzla, aynı müziği dinlediğinizle paylaşımınız da çoktur ve onunla arkadaş olabilmek bundan dolayı da daha kısa süre alır...
Sevgi üretmek de zor değildir, benzerler arasında. Çünkü; karşında gördüğün zaten kendinden izler taşır, sana benzer ve insanoğlu en fazla kendini sevdiğinden ötürü de, bir benzerini de kolay sever...
Zamanla fark edersiniz ki; aslında benzer olduğunuzu düşündükleriniz bile sizden çok farklıdır .

Benzemez birinin ne yüzündeki ışık, ne parmak ucundaki iz ötekine...
Benzemez aslında bir diğerindeki ne bir çizgi, ne de bir kırışık bir diğerine...
Benzemeyiz hiç birimiz, kardeş de olsak, aynı kandan da birbirimize...
Aynı şeyler de olsa bizi ilgilendiren; sonra sonra görürüz ki, ilgi duyma nedenlerimiz ayrıdır...
Aynı filmi izlediğinizde ikinizde beğenseniz de; haz alma sebepleriniz farklıdır...
Aynı resme bakmaktan keyif alırsınız; ancak gördükleriniz, algıladıklarınız, hissettikleriniz ve o resmin size çağrıştırdıkları ve kattıkları ile benzerinize verdikleri başkadır...
Çünkü: Dünya yüzeyine serpiştirilmiş altı milyar nüfusun tamamı her açıdan farklıdır...
Duygu, algılayış, düşünce yapısı, değerler, yaşanmışlıklar, hisler, beklentiler, idealler, sevindikleri, mutsuz oldukları, kaşı, gözü, gülüşü, bakışı, parmak izi farklıdır...
Ve siz de tam da bu farkların en fazla olduğuna, tutar aşık olursunuz...
Belki de zaten bu farklılıklardır aşık olma da ki ana sebebimizdir...
Siz ne dersiniz?
Farklar çekime neden olur. Aynınızla beraberlik istemezsiniz. Çünkü bir benzeriniz sizi pekala yansıtsa da; tamamlayamaz. Aşk ise; bütünlenme itkisidir...

Bir bilimsel teoriye göre: İlkel bazda, var oluşun devamlılığı için üreme güdüsünün tetiklenmesi uyarınca kimyasal bazda kanımıza enjekte edilen farklı hormonların etkisinde geçirilen sürece; aşk denir.
Bundan ötürü de sizi tamamlayacak olan, eksik bulduğunuz özelliklerinizi gidereceği güdüsüyle biolojik olarak yöneldiğiniz fiziksel, ruhsal ve duygusal kutbunuz olanı çeker ve onun tarafından da çekilirsiniz.
Farklılıklardır; soyu çeşitlendiren, dünyayı renkli ve benzersiz kılan...
Kendini tekrar eden hiç bir varlık gelişim kaydedemez. Varoluşun mükemmeliyete doğru taşınabilmesi içinse gelişim gerek şarttır. Çeşitlilik ve farklılık olmaksızın da, gelişim mümkün olamaz.
Aşkta da, farklılıklar maksimumda olduğunda; aşık olunan gözde büyür, ulaşılmaz gibi gözükür ve bu yönelim tutkuya dönüşür. Erişilebilirliği hissedildiğinde, çoğunlukla düşüş trendine giren hislerimizin de sebebi ekseriyetle budur.
Çünkü kolay erişilebilir olan zayıf; zayıf olan soyun devamlılığı için kalitesiz olandır. Evrimsel bazda bakıldığında, en çok yorularak elde edilen av; aynı zaman da en güçlü yapıya sahip olan soydandır. Güçlü olan o dur, hayatta var kalabilecek de olan o olacaktır. Canlı soyunun devamlılığında da, asıl olan budur.
Artur Schopenhaure