Saturday, October 31, 2015

Kitap : ” Görmek “

saramago


José Saramago’nun, anarşist bir olay olarak tanımladığı; bir başkentte yapılan seçimlere katılmayarak ya da seçimlere katılıp seçimi protesto etmek için “boş” atılan oylar üzerine kurulu olan “Görmek” kitabı, tam da genel seçimlerin arifesindeyken akıllara gelen bir eser.
“Gördüğümüz” ya da “göreceğimiz” tüm seçimler düşünüldüğünde, parlamentarizmin iflas ettiği senaryoyu düşünmek açısından Görmek kitabı önem taşıyor. Bir düşünün; insanlar oy kullanmaya gidiyor ve “geçersiz oy” kullanmak yerine üzerinde amblem olmayan beyaz bir çembere damga basarak “beyaz oy” kullanıyor.
Anarşist Beyaz Oy Örgütü
Adı belirsiz bir ülkenin başkentinde seçimlerin yapıldığı gün bardaktan boşalırcasına yağan yağmur nedeniyle seçimlere çok az insan katılır. İktidar partisi de dahil en güçlü partiler, seçimlere katılımın az olmasının “demokrasiye vurulan bir darbe” olduğunu düşünürler. Seçim tekrarlanır; bu kez yağmur yoktur, insanlar sandığa giderler. Ama seçim, kimsenin ummadığı bir şekilde sonuçlanır. Atılan oyların %83’ü, pusulanın üzerindeki amblem olmayan, beyaz çembere basılmış,  seçmenler  “beyaz oy” kullanılmıştır.
Bu sonuç, hükümet yöneticilerinin hiç de hoşuna gitmez. Hükümet yöneticileri, “Beyaz Oy Skandalı”nı yaratanları bulmaya kararlıdır. Koca şehirde kimlerin “Beyaz Oy” attığını bulamayan iktidar, ani bir karar alır. Bir gecede, başkentteki bütün devlet kurumları başka bir şehre kaçar. Artık başkent, başka bir şehirdir.
Devletsiz kalan eski başkent adına herkes endişelidir. Çünkü devletsiz bir şehirde “kaos” olması bekleniyordur. Çöpleri toplayacak bir belediye bile olmadığından, bunun büyük bir sorun yaratacağı düşünülmekte ve toplumsal bir karmaşa olması beklenmektedir.
Hâlbuki işler hiç de böyle gelişmez. Eski başkent, devletsiz bir şekilde gayet iyi işliyordur. Herkes ihtiyaçlar doğrultusunda çalışır fazlasını talep etmez. İnsanlar kendi evinin önünü temizlediğinden, sokakları temizlemesi için belediyeye ihtiyaç hissedilmez. Ortada ne suç vardır ne suçluları yakalayacak polis, ne de onları yargılayacak yargı sistemi. Toplumsal işleyiş, sorunsuz bir şekilde sürüyordur.
Devlet olmadan, toplumsal işleyişin sorunsuz bir şekilde devam ediyor olması,  iktidarların meşruluğunu yitirmesine neden olmuştur. Bu meşruluk yitimi, devlet yöneticilerini oldukça telaşlandırmıştır. Çünkü artık işlevsiz kılınmışlardır.
Yöneticiler, bu büyük tehdide karşı kesinlikle “Anarşist Beyaz Oy Örgütü”nü bulmaya çalışır. Bu örgütle ilgili araştırmalar ve soruşturmalar sürerken, 4 yıl önce bu şehirdeki herkesin “Beyaz Körlük” hastalığına yakalandığı ve bunun nedenini de bulamadıklarını hatırlayan yöneticiler, bu iki olayı birbiriyle ilişkilendirir. Kitap burada Saramago’nun ustaca yaptığı kurgusuyla “Körlük” romanına bağlanır.
“Beyaz Oy” olayından 4 sene önce herkesi kör eden “Beyaz Körlük” hastalığı, bu şehirde sadece bir kişiye bulaşmamıştır. Yöneticiler, “Anarşist Beyaz Oy Örgütü’nün” arkasında bu kadının olduğunu düşünerek, onu öldürmeye çalışır. Diğer yandan devletsiz bir şekilde işleyen şehri tekrar ele geçirmek için türlü çabaya girerler. Bunlardan en büyüğü, metroda patlatılan bombadır ve devlet, medya aracılığıyla manipülasyonunu sürdürür. Ancak bütün bu çabalar devletsiz işleyen bu düzenin bozulmasına neden olmaz. Hatta yöneticilerin bir kısmı kendi konumlarından istifa ederken, bir kısmı da birbirini ördürmeye girişir.
Non-Lucid Yöntemiyle Saramago’nun Görmek Kitabını Anlamak
Non-lucid yöntemi, felsefede kullanılan bir yöntemdir. Saramago’nun Görmek kitabını bu yöntemle anlamaya çalışmak, onun bakış açısını içinde bulunduğu siyasal kültürle beraber değerlendirebilmemizde yardımcı olacaktır.
Non-lucid yöntemi, bilinçli olarak yanlış anlamaya dayanır. Bu yanlış anlama, filozofların kendi felsefelerini oluşturmalarına yardımcı olmuştur. Felsefede yeni tarz ve anlamlı teorilerin çoğunluğu, yanlış anlamaya ya da hiç anlamamaya dayanır. Aristoteles’in, Hegel’in, Heidegger’in; Platon’u ve Kant’ı “anlamamaları” bu şekilde açıklanabilir.
Görmek romanının, belli noktalarda, “yanlış anlama yöntemiyle” değerlendirmeye ihtiyaç vardır. Bu yöntem bizim, yazarın yaşamını uzun bir süre geçirdiği İberya coğrafyasındaki siyasal kültürü algılamamıza yardımcı olabilir.
Saramago, kitapta içişleri bakanına boş oy atanlara anarşist dedirttiriyor. “Demokrasiye vurulan bir darbe” diye nitelediği “Anarşist Beyaz Oy Örgütü”nü kurdurtuyor. Aslında bakanın ağzından Saramago’nun söylettiği şey İberya’da, Kolombiya’da seçimleri protesto etmekte sık kullanılan bir yöntem. Bu coğrafyaların siyasal kültürlerinde olan bir yöntem. Özellikle İspanya Krallığı’nın kolonyal baskısında kalan coğrafyalarda, halkın mevcut işleyişi eleştirme yöntemi olarak kullandıkları “Beyaz Oy”,  Saramago’nun dünyasında anarşist bir eylem. Halkın “her şeye rağmen” Beyaz Oy kullanmaya gitmesi, devlet sisteminin işleyişinde hemfikir olunan bir durum olarak görülebilir. İşte, non-lucid yöntemine ihtiyaç olunan yer tam da burasıdır. Yani bu eylem anarşist bir eylemdir. Tabi ki bu nedenlendirmenin altı boş değildir. Saramago’nun, kendi kendisine yeterli olan devletsiz bir coğrafyanın tasvirini yapması, bu bilinçli olarak yanlış anlamayı temellendireceğimiz yerdir.
Saramago’nun hikayesini kurduğu coğrafya, kendi yaşamını da geçirdiği İberya’daki siyasal kültüre, yani doğrudan demokrasinin deneyimlendiği coğrafyaların kültürüne çok yakındır. Bu siyasal kültürün içerisinde “Beyaz Oy”lar da sayılmaktadır. Yani “Beyaz Oy”ların da temsil ettiği bir siyasal gerçeklik vardır. Saramago, devletsiz durumda yöneticilerin durumunu iyi anlatır. Mevcut siyasal kültürün içerisinde kendisine bir rol bulamayan yöneticiler korkarlar ve halka saldırırlar.
Bu iki durumun beraber değerlendirilmesi, kitabı bilinçli olarak yanlış anlama yöntemiyle ulaştığımız sonuçtur. Ya da öyle anlamak istiyoruz!
Mine Yılmazoğlu
mine@meydangazetesi.org
Bu yazı Meydan Gazetesi’nin 27. sayısında yayımlanmıştır.

Monday, October 26, 2015

“Son Şeyler Ülkesinde” romanının girişinden…

“Son Şeyler Ülkesinde” romanının girişinden…

Son Şeyler Ülkesinde
Bunlar son şeyler, diye yazıyordu. Bir gün ortadan kaybolacaklar ve bir daha asla geri gelmeyecekler. Görmüş olduğum, artık olmayan şeyleri sana anlatabilirim, ama buna zaman bulacağımı sanmıyorum. Şimdi her şey öyle hızlı olup bitiyor ki ayak uyduramıyorum.
Senin anlamanı beklemiyorum. Sen bunları görmedin, istesen de düşleyemezsin. Son şeyler bunlar. Bir gün bir ev görüyorsun, ertesi gün bir bakıyorsun ev yok olmuş. Bir gün önce geçtiğin sokak da yok oluyor bir gün sonra. Hava bile sürekli değişiklik gösteriyor. Günlük güneşlik bir günün ardından yağmur bastırıyor, karlı bir günün arkasından sisli bir gün yaşanıyor; bir sıcak, bir soğuk, bir gün rüzgârlı, bir gün sakin, derken birkaç gün korkunç ayaz oluyor, sonra bugün, kış ortasında pırıl pırıl, mis gibi bir hava, kazakla çıkılacak kadar ılık bir gün. Kentte oturunca hiçbir şey için bu böyledir, o elde bir diyemeyeceğini öğreniyorsun. Bir an için gözünü yumsan, arkana dönüp başka bir yana baksan, önünde duran şeyin ansızın kaybolduğunu görüyorsun. Hiçbir şey kalıcı değil; kafalardaki düşünceler bile. Kaybolanı aramaya kalkışarak boşuna zaman harcamamak gerek. Herhangi bir şey bir kere kayboldu mu, gitti gider.
Ben şöyle yaşıyorum, diye sürüyordu kadının mektubu. Fazla yemek yemiyorum. Yalnızca bir sonraki adımı atmama yetecek kadar yiyorum. Ondan fazlasını değil. Bazen öylesine güçsüz düşüyorum ki bir sonraki adımı atamayacağımı sanıyorum. Ama beceriyorum. Zaman zaman kötülesem de idare ediyorum. Ne iyi başardığımı bir görsen.
(…)
Şurası kesin: Açlık duygusu olmasa, yaşamayı sürdüremezdim. İnsan olabildiğince az şeyle yetinmeye alışmak zorunda. Ne kadar az şey istersen o kadar azla yetinebilirsin. Gereksinimlerin ne kadar sınırlıysa o kadar iyi. Kent insanı bu duruma getiriyor. Düşüncelerini tersyüz ediyor. Yaşama isteği yaratıyor, aynı zamanda da yaşamını elinden almaya çalışıyor. Bundan kurtuluş yok. Ya becerirsin ya beceremezsin. Becerirsen gelecek defaya gene becerebileceğine güvenemezsin. Beceremezsen bir daha asla beceremeyeceksindir.
Sana niye şimdi yazdığımı bilmiyorum. Açıkça söylemek gerekirse, buraya geldikten sonra seni hemen hiç düşünmedim. Ama bunca zaman sonra, sana söylemek istediğim bir şeyler olduğu duygusuna kapıldım birden. Okuyup okumaman önemli değil. Gönderme olanağı varsa tabii. Belki de işin aslı şu: Sen hiçbir şey bilmediğin için yazıyorum. Çok uzaklarda olduğun ve hiçbir şey bilmediğin için.
PAUL AUSTER“Son Şeyler Ülkesinde”