Thursday, May 21, 2015

Cinsellik ve iktidar






Foucault'nun cinselliğe iktidar ekseninden baktığı 'Cinselliğin Tarihi', ünlü düşünürün 'özne' ve 'iktidar' kavramlarını kuramsallaştırdığı bir doruk noktası
KEREM EKSEN

 CİNSELLİĞİN TARİHİ
Michel Foucault, çeviren: Hülya Uğur Tanrıöver, Ayrıntı Yayınları, 2003, 509 sayfa, 32 milyon lira.
1976'da birinci cildi, 1982'de ise ikinci ve üçüncü ciltleri yayımlanan
'Cinselliğin Tarihi', Michel Foucault'nun inanılmaz bir üretkenlikle sürdürdüğü düşünsel yaşamının son büyük ürünü oldu. Geniş bir kesim tarafından postmodern zamanların en önemli düşünürleri arasında görülen Foucault'nun bu son -ve ne yazık ki tamamlanmamış eseri, düşünürün projesinin geldiği nihai noktanın anlaşılması bakımından kilit öneme sahip. Foucault'nun eserinin anlaşılmasının önündeki engeller göz önüne alındığında, düşünürü özgün eserlerinden okuyup tanımanın önemi giderek daha iyi anlaşılıyor. Zira Foucault, tam da yukarıda sözünü ettiğimiz -ve bıkıp usanmadan reddettiği 'postmodern' yakıştırması nedeniyle çoğu zaman yanlış anlaşılan ve yanlış değerlendirilen bir düşünür.
Türkiye'de Foucault
Türkiye söz konusu olduğunda durumun biraz daha vahamet kazandığını söylemek mümkün. Zira Türkiye'de Foucault'nun okura ulaşmasının önündeki güçlükler sadece çarpık okumaların yol açtığı yanlış anlamalardan kaynaklanmıyor. Foucault'yu Türkçesinden okumak isteyen bir okur, her şeyden önce bir çeviri sorunuyla karşı karşıya. Her ne kadar Foucault'nun tüm önemli metinleri Türkçeye çevrilmiş olsa da, çevirilerin önemli bir kısmının ciddi hatalar ve anlatım bozukluklarıyla dolu olması, okurun cesaretini daha ilk anda kırıyor. Dolayısıyla Foucault, Türkiyeli okur için her şeyden önce 'anlaşılması olanaksız' bir yazar haline geliyor.
Ayrıntı Yayınları'nın önceki yıllarda yayımlamaya başladığı 'Seçme Yazılar' dizisi, bu açığı bir ölçüde de olsa kapatıyordu. Zira bu kitaplarda, yazarın çok sayıda makale ve röportajını kaliteli çevirilerden okumak mümkündü. Yayınevinin 2003'ün son aylarında yeni bir baskısını piyasaya sürdüğü 'Cinselliğin Tarihi' ise, bu alandaki ciddi bir boşluğu giderecek nitelikte. Daha önce Afa Yayınları arasında çıkan, ancak yayınevinin kapanmasıyla sahipsiz kalan kitap, Ayrıntı Yayınları'nın gözden geçirilmiş yeni baskısıyla okurla buluşmayı bekliyor.
Cinselliğin Tarihi'nden bahsederken, söze bu kitabın Michel Foucault'nun düşünsel serüveninde tam anlamıyla bir doruk noktası teşkil ettiğinin altını çizerek başlamak yerinde olacaktır. Kitap, Foucault'nun önceki çalışmalarında büyük önem taşıyan iki kavramın, yani 'iktidar' ve 'özne' kavramlarının en kapsamlı şekilde kuramsallaştırıldığı metin olma özelliğine sahip. Bu kuramsallaştırma çabasına özgün ve dinamik niteliğini kazandıran şey ise Foucault'nun cinsellik sorununa bir iktidar sorunu çerçevesinden bakması, ancak bunu yaparken kabul gören iktidar kuramlarını reddederek son derece özgün bir iktidar anlayışı geliştirmesi.
Bu yeni anlayışa göre iktidar, daha önceki modern siyaset kuramlarında öne sürüldüğü gibi toplumsal ilişkilere (ki bunlara cinsel ilişkiler de dahil) göre dışsal bir konuma sahip olan ve yukarıdan aşağıya doğru işleyen sınırlayıcı bir mekanizma değildir. Bunun yanı sıra iktidar, ele geçirilen ya da kaybedilen bir güç ya da zorlayıcı bir merkezle zorlamaya maruz kalan bir çevre arasındaki sabit bir ilişki de değildir. Foucault'ya göre sadece sınırlayıcı değil üretici bir niteliğe de sahip olan iktidar, sayısız noktadan çıkan ve bu noktalar arasındaki değişken simetri ve asimetri ilişkileri boyunca işlerlik gösteren karmaşık bir mekanizmadır.
Bu yeni iktidar anlayışıyla birlikte, cinselliği yepyeni bir politik çözümlemenin odağına oturtmak mümkündür artık. Cinsellik dediğimiz şey, insanın 'otantik benliği' ya da 'doğası' ile ilintilendireceğimiz bir sabit değil, modern dönemdeki iktidar mekanizmaları tarafından üretilen bir 'tertibat'tır. Temellerini Hıristiyanlıktaki günah çıkarma geleneğinde bulan bu tertibat, cinselliği ayrıntılı bir incelemenin nesnesi haline getirir. Ancak bu inceleme süreci, cinselliğe yön veren toplumsal, psikolojik ve fizyolojik etkenlerin bilimsel yöntemlerle aydınlatılmasının ötesinde sonuçlara yol açar: Kişinin cinsel edimleri, sınıflandırmalara (sapkın, normal, heteroseksüel vb.) tâbi kılınır, hukuki ve tıbbî alanda oluşan geniş bir normlar ve kurallar kümesinin nesnesi olur. Ancak bu sınıflandırma, kural ve normlar, basit bir yasaklama ve sınırlandırma kipinde işlemez. Zira cinselliğe yöneltilen dikkat, yasaklayıcı bir iktidarın değil, bilme istencini ön plana koyan ve cinselliği 'özne'nin kendini tanıma (ve bu yolla kendini kurma) sürecinin temel belirleyicilerinden biri olarak gören 'üretken' bir iktidarın ürünüdür. Bir başka deyişle cinsellik tertibatı, dışsal bir mercinin cinsel özneleri sınırlandırmak üzere kurduğu bir kontrol sistemi değildir. Her bir cinsel öznede vücut bulan ve psikiyatri, kriminoloji, tıp gibi kurumlar tarafından şekillendirilen bir iktidar aygıtıdır bu tertibat. Cinsellik tertibatı, bu anlamda modern öznenin kurulması süreciyle doğrudan ilintilidir.
Hazlar, bedenler ve özneler
Foucault, kitabın ikinci ve üçüncü bölümlerinde ise projesinin ufkunu zengin bir tarihsel çalışmayla genişletmeye girişir. Foucault, söz konusu bölümlerde modern dönemde cinsellik tertibatının etkisi altına giren bu 'bedenler ve hazlar' alanının modernite öncesi dönemlerde nasıl şekillendiğini araştırmaya girişir. 'Hazların Kullanımı' başlıklı bölümde Antik Yunan, 'Kendilik Kaygısı' başlıklı bölümde ise geç Antik Çağ ve Roma uygarlığında bu alanın ne türden etik sorunsallar bağlamında tartışıldığını, hangi söylemsel öğelerle kuşatıldığını ve öznenin kendini kurma ve tanımlama sürecinde nasıl bir işlev kazandığını incelemeye girişir. Böylelikle ortaya, Batı uygarlığında kişinin kendisiyle kurduğu ilişkinin farklı dönemlerde nasıl şekillendiğini betimleyen muazzam bir tarihsel çözümleme çıkar.
Foucault'nun zamansız ölümü nedeniyle yarım kalmış olan bu çalışma, böylelikle iki temel işlevi yerine getirir. Bir yandan modern dönemde cinselliğin sahip olduğu özgün konumu yepyeni bir iktidar kuramı çerçevesinde değerlendirerek cinselliği politikanın alanına dahil etmenin yeni bir yolunu önerir, diğer yandan da cinsellikten hareket ederek Batı kültüründe öznenin kendisiyle kurduğu ilişkinin tarihin çeşitli dönemlerinde nasıl şekillendiğini inceler.
Tüm bu özellikleriyle Cinselliğin Tarihi, yazının başında sözünü ettiğimiz ön yargılardan bağımsız bir şekilde okunmayı hak eden, son derece yaratıcı bir yapıt olarak çıkar karşımıza. Foucault'nun yapıtıyla haşır neşir olmak isteyen Türkiyeli okur için, bu gözden geçirilmiş yeni basım iyi bir başlangıç noktası olacaktır.



İktidar meselesi
Çalışmaları insanlar arası iktidar ilişkileri paydasında toplanabilecek, 20. yüzyılın en önemli kurmacılarından biri olan Foucault'nun belli başlı tüm kitapları Türkçe'de var. Düşünür, 'Büyük Kapatılma'da (Ayrıntı Yayınları) ekonomik olmayan bireyleri ayıklayan sistemi deşifre eder. Benzer bir yolda yürüyen ünlü kitabı 'Deliliğin Tarihi'nde (İmge Kitabevi) bir zamanlar gündelik yaşamın parçası sayılan delilerin nasıl ve neden toplumsal hayattan sürüldüklerini anlatır. 'Kliniğin Doğuşu' (Epos Yayınları) bütün bu iktidar ilişkileri ve toplumsal süreçler içinde tıbbın rolünü araştırır. 'Hapishanenin Doğuşu' (İmge Kitabevi) ise iktidar ve cezalandırma arasındaki ilişkiye odaklanan yine ünlü bir çalışmasıdır.
'Bilginin Arkeolojisi'nde (Birey Yayıncılık) süreksizlik, kopma, dönüşüm gibi kavramlara dair önemli sorular ortaya atan düşünür, 'Entelektüelin
Siyasi İşlevi'nde (Ayrıntı Yayınları) toplum adına düşünme işlevini üstlenerek öncü ve aynı zamanda muktedir rolü üstlenen aydınları sorgular. Foucault'nun, sanat tarihine de referans vererek algıya dair ilginç sorunlar üzerinde durduğu 'Bu Bir Pipo Değil' (YKY), 'Kelimeler ve Şeyler' (İmge Kitabevi) gibi iki kitabı da yıllar önce dilimize çevrildi. Türkçe'deki Foucault külliyatı içinde, düşünürün seçme yazılarından oluşan 'İktidarın Gözü', 'Özne ve İktidar' (Ayrıntı Yayınları), 'Toplumu Savunmak' (YKY) da bütünün eksik parçalarını tamamlıyoruz.