Friday, June 15, 2012

Tehlikeli Aşk

Tehlikeli Aşk
Ben Okri
 Aç Yol kitabı ile Booker ödülünü kazanan Nijeryalı yazar Ben Okri, "Büyük hikayeler geçmişimizin tınılarını gizemli kökenimizi ve kutsal yazgımızı harmanlayarak bize geleceğimizi sezdirirler," der. Okri Tehlikeli Aşk adlı kitabında imkansız bir aşkın izini sürerken, fonda kaotik ülkesinin çileli panaromasını yansıtır. Yoruba kabilesinin mitler, rüyalar, inançlarla bezenmiş geleneksel sözel anlatıma dayalı kültürü ile beslenen yazar, beyaz adam tarafından talan edilen ülkesinin çözümünü "Rüyalarımız Sorumluluğumuzdur" söyleminde bulur
           
Ben Okri - Aç Yol
Dr Jules Smith, 2002
Çeviri : Nazan Önder

Azaro, Ben Okri’nin 1991 yılında Booker Prize ödülü alan romanı “AÇ YOL”’un ruh-çocuk anlatıcısıdır. Azaro kendini ; kaos ve güneş ışığı içinde, yaşayan ve ölülerin hayallerinde serüven yaşayan isteksiz maceracı olarak tanımlar.
Anne ve babasına olan sevgisi yüzünden ruhlar dünyasına dönme sözünden döner. Bu yüzden de ruhlar alemi ile gerçek hayat arasında, huzursuzca gidip gelmek zorunda kalır. Azaro kendi insanlarının yaşam mücadelesinin şahididir ve gerek insanların yaratacağı felaketleri gerekse doğal felaketleri önceden görebilme yeteneğine sahiptir. Dolayısıyla Azaro yazarın hayal gücünün sembolü olur, görevi Afrikalı bir kavimin kaotik hikayesini tasvir etmektir (bu hikaye Okri’nin yerli Nijerya’sının genişletilmiş kıssasına göndermedir) Okri’nin anlatımı, “dünya sadece ölülerin cevaplayabileceği bilmecelerle doludur” mesajını verir. Bu, insanlar ve ruhlar, acayip melezler ve dönüşümler arasında sürekli bir değiştokuş anlamına gelir; ölüler sıklıkla şarkı söyleyerek ve kavga ederek yürür ve çoğunlukla hayvan formlarına bürünür. Okri’nin romanı birkaç onyıl geriye giderek, hemen özgürlük öncesi dönemi hatırlatır. Herbalistleri, yerel ilaçları, hayvan kurban etmelerı, ve büyüleri barındıran bu geleneksel toplum, yoğun bir şekilde elektriğin, arabaların ortaya çıkışı ve hepsinin ötesinde yabancı çokuluslu şirketler tarafından ormanın sömürüyle yoğun bir şekilde işgal edilir. “Yol” kavimin özgürlüğünü anlatan metafordur. Ancak işin can alıcı bölümü bu bir “açlıktan öldüren yol”’dur. Açlığın sarmaladığı ve çoğunlukla kendi insanlarını acımasızca yalayıp yutan bir yol.
Okri’nin romanındaki zengin metafor ve fantastik öğeler Batılı okuyuculara “büyülü gerçeklik” türü gibi görünebilir. Ancak bu roman belkide en iyi Postkolonyalist İngiliz romanı bağlamında değerlendirilebilir. Okri, Afrika tarzı hikaye anlatıcılığı geleneğini, bir avuç yerel kelime kullanarak ve modern edebi teknik çeşitliliği sergileyerek standart İngilizce’de tekrar işliyor. Okri’nin büyük başarısı, Aç Yol, en çok övgü alan 1945 sonrası Afrika hikayelerinden biri. “Aç Yol” aynı zamanda Okri’nin “Songs of Enchantment(büyü şarkıları) (1993) ve Infinite Riches(sonsuz servet) (1998) adlı kitaplarının açılış cildi. Birlikte değerlendirildiklerinde, herbiri inanılmaz zengin bir okuma deneyimi sunuyor ; tüm ciltler rüya mantığıyla devam ediyor. Azaro’nun şahitlik ettiği sürekli yaşanan dönüşümlerde ve kaderi tersine çevirmelerde şaşkınlık yaratan trans-gibi bir anlatım sesi mevcut.
Azaro ve ailesininde içinde bulunduğu, tehlike altında yaşayan halk hayaletler ve doğal afetler tarafından ziyaret edilir. Aynı zamanda toprak ağası ve onun çetesi tarafından sömürülür. Romanlar sürekli satın alınan yiyecekleri, onların hazırlanışını ve zevkle yenişini tasvir ederken; aynı zamanda özlem duyulanlardan, saklananlardan ve fareler tarafından kemirilenlerden de bahseder. Azaro’nun babasının “Siyah Kaplan” olarak başka bir varoluş biçimi de vardır: Ruhlarla savaşan boksör. Ama babasının gerçek hayattaki -tümü fazlasıyla insan olan- rakipleri, “Zenginlerin Parti”sidir. Azaro’nun annesi ise sürekli uzlaştırıcı rol oynar; sadece aile içinde değil aynı zamanda “Siyah Kaplan” ile sürekli çatışma içinde oldukları yerleşik halk arasında da. Bunun için de yerel bar sahibesi efsanevi Madame Koto’nun aracılığına ihtiyaç duyar. Kendini beğenmiş, yozlaşmış ve cömert Madame Koto edebi anlamda bütün romanlara hakim olacak kadar şişirilir. Azaro gibi Madame Koto da, her iki alemde de varolmaktadır. Eşkiya çeteleri, fahişeler ve ayin şarkıcıları ile birlikte kudret simsarı olarak; yeni ve berbat bir gidişatın rahibesi olarak. Roman serisinin, açık ara farkla en iyi ve en renkli karakteri olan Koto; yeni arabası ve hayalet şöförü, elektriği takdiyesi ve Zengilerin Partisi adına yaptığı toplantıları ile kötü kader yüklü şenliğe büyük katkı yapar. Koto’nun, çakal-başlı bir yaratıktan olma üç ruh çocuğunun doğumunun yaklaşması, 3.romana yıkıcı bir hava katar. Azaro, özgürlük öncesi bir toplantının karmaşasında gelecekle ilgili bir hayal görür: darbeler, idamlar, skandallar, çatışmalar, ayaklanmalar ve meylettiği tahmin edilen savaşın gerçekleştiği. Yönetimdeki general, hatıratına tarihi yeniden yazma teşebbüsündedir. Bu sırada Madame Koto’nun son başkalaşımı yeni bir ulusun doğum sancılarına eşlik eder. Okri’nin romanları ekonomik ve politik yozlaşmanın sorunlarını, savaş ve ekolojik yıkımı detaylı metaforlarla anlatırken, Okri’nin kısa hikayeleri yoluyla verilen, Afrikalıların ruhlarla etkileşimi daha “gerçekçi” ve yapıda daha kentlidir. Bu hikayeler güncel ekonomik çaresizlik ve sosyal kaosu yakalar. Örneğin “The City of Red Dust” (Kırmızı Toz Şehri)’ta Emokai, Askeri yöneticinin doğum günündeki resmi kutlamalara içecek alacak para bulmak için kan satacak kadar alçalırken, kız arkadaşı Dede, askerler tarafından tecavüze uğradıktan sonra buhrana sürüklenir ve kendi boğazını keser. “Worlds that Flourish” (Dalgalanan Dünyalar)’da bir adam polis tarafından önce soyguna uğrayıp sonra dövülür; arabasına saldırıldığında, kendini ruhlar şehrinde bulur ki burada ölmüş karısı ile karşılaşır. Stars of the New Curfew (1988) (Yeni Sokağa Çıkma Yasağının Yıldızları)’nın çarpıcı başlık hikayesi, sahte doctor satıcının “herşeyi tedavi eden” ilaçlarını, fakirlerin ilacın yan etkisi olarak gece kabusları görmesini betimler. Açlıkla yeterince deneyim kazanmış satıcının manyak satışları, “herşeyi tedavi eden” güç ilacının taşındığı kalabalık otobüsün kazasıyla sonuçlanır. Bu tuhaf satirik politik alegori (kinaye); satıcının patronunun, satıcıya eski ilacın ortaya çıkardığı etkileri düzeltsin diye yeni ve geliştirilmiş bir ilacı denemesi konusundaki israrı ile neticelenir.
“Dangerous Love” (1996) – (Tehlikeli Aşk) belkide Okri’nin güncel romanlarının içinde en doyurucusu. Politika ve sanatsal özgürlük iması bulunan, Lagos’ta 1970’lerde geçen bir aşk romanı. Roman, sanatçı-kahraman Omovo’nun, iç savaşı çağrıştıran kısa bir hikayede ilk kez ortaya çıkışıyla canlanmaya başlar; çocuk nehirde yüzen cesetleri görür ayrıca askerlerin bir kadını öldürmesine şahitlik eder. Bayılır ve daha sonra askerler tarafından kurtarılıp eve götürülür, babasının askerlerle birlikte içtiğini görür. Tehlikeli Aşk aynı zamanda Okri’nin önceki romanı olan “The Landscapes Within” (1981) (İçindeki Manzaralar)’in konusunun olgunlaştırılmış yeniden çalışması; tuvaldaki sosyal protestoları feci halde kendine geri tepen bir sanatçı. Omova’nın resimlerine otoriteler tarafından el konulur, kimya fabrikası müdürünün yeğenine işini kaptırır. Romanın başlığı olan “tehlikeli aşk” kıskanç komşusunun 17 yaşındaki karısına atıfta bulunur. Omova’nın arkadaşlarından biri Amerika’ya kaçmayı düşlerken, diğeri açıkça “bizim toplumumuz bir savaş alanıdır” der. Yoksulluk, yozlaşma ve açlık mermiler. Kötü hükümetler bombalar. Omova, daha üzgün ve bilgece (Okri gibi daha geniş bir hissiyatla), hayatını “sanatın zorluk ve fırsatlar”ına adar. Sosyal eleştirileri ile birlikte, “içinde bulunulan doğada biryerlerde akan daha iyi bir hayatın iması”nda ısrar eder.
 Ben Okri aynı zamanda acı bir tonu olan iyi bir lirik şairdir. An African Elegy (1992) (Bir Afrika Ağıdı) derlemesinde ele aldığı konular yine rüyalar, ruhlar ve sömürgeciliğin mirasıdır. Ulusunu “Yeniden bağlanmayı sonlandırmış/ ruhlar memleketi” olarak tanımlar; “askerler ve politikacılar ortaya çıkmış / evrak çantaları ve silahlarla/ Ve şehir gecelerinde kutlamalar” (“On Edge of Time Forever” Sonsuza dek Zamanın Kıyısında)
 
Ancak Okri, aynı zamanda, felaketin gölgesinde aşkı da kutsar:
 “Yüzünü görüyorum/ güzelliğin tehdit edildiği yer / zorbalıkla / akşam pembeleştiğini / asılsız cinayetler” Ve şair ilan ediyor: “Bırakın müzik ruhumu aydınlatsın / Ve ben izin verilenden daha uzağa seyahat etmeliyim / Yeninin armağanlarını bulmak için / Işık”.