Thursday, June 14, 2012

Kuzeye Göç Mevsimi

Kuzeye Göç Mevsimi
Tayep Salih

Kuzeye Göç Mevsimi, Tayeb Salih’in sömürgecilik deneyiminden geçmiş Üçüncü Dünya ülkelerine tuttuğu bir ayna. Kimlik arayışı ve kültürel değişim üzerine kurulu roman, karamsarlığı ve umudu aynı anda içinde barındıran yıkıcı bir isyanla kurgulanmış.

Size ait olmayan bir ülkenin topraklarına ansızın giriyorsunuz. Önce yönetimini, ordusunu ele geçiriyor; daha sonra eğitimine el atıyorsunuz. “Yüksek” ölçekte bir kültürün evlatları olan sizler, topraklarına yayıldığınız ülkedeki insanlara dilinizi öğretiyor ve onlara “medeniyeti” bahşediyorsunuz. Sizin sisteminizle, sizin kurallarınız, askeriniz ve polisinizle on yıllar boyu ilmek ilmek işliyorsunuz çocukları ve kendinizce kurtarabilecek her ruhu. Bükemediğiniz bilekleri gecenin bir yarısı evlerinden alıyor ve karanlıklarda hiçbir iz bırakmadan kaybediyorsunuz ya da ibret-i âleme ders olsun diye eğilmeyen o başların ulu orta cezasını veriyorsunuz. Siz sömürgeci bir zihniyetsiniz. Medeniyetiniz, sisteminiz ve kurallarınız özgür bir halkı eğip bükmek, damarlarındaki özgürlük, bağımsızlık duygularını bir sülük gibi emmek üzerine kurulu. Sömürgeci zihniyetiniz, bir ulusun sırtından yıllar boyu haksız kazanç elde etmenin peşinde.
Siz sömürgecisiniz! İçinizden bazıları yayıldığı toprakların çocuklarını kurtarmak, onlara daha iyi bir hayat sunmak için vatanına götürüyor, evlerinde ağırlıyor. Sizin aksanınızla konuşacak, en az sizin kadar kibar, sizin kadar entelektüel ve en az sizin kadar sahiplendiğiniz ulusunuzun çıkarlarına hizmet edecek gençler yetiştiriyorsunuz. Bir gün çıkıp gitmek isterlerse nankör, kendi dillerinde haykırmak isterlerse asi oluyorlar. Taş kafalı ve güneyli ve doğulu ve koyu renkli ve çekik gözlü ve her daim cahil kalıyorlar. Siz sömürge kültürünün yüksek medeniyetinden bakıyorsunuz dünyaya ve geleceği şekillendireceğinizi sanıyorsunuz.
 Tayeb Salih’in yarattığı karanlık karakter Mustafa Said, sizin sisteminizin altını ince bir zarafetle oyan güneyli bir adam. Ondan korkuyor ve yaptıklarına ölesiye şaşırıyorsunuz. Siz istilanızla en masumların hayatlarını çalarken, Mustafa Said, sizin en masumlarınızı yine sizin öğrettiğiniz kurallar içinde kandırıyor. İstila ederken akıttığınız kanların aksine elini kirletmeden, gizlice teker teker intikamını alıyor medeniyetinizden. Kütüphanesinde kendi diline ait bir tek kitap yok Said’in. Sizin dilinizin şiirlerini okuyarak ve yazarlarınızdan alıntılar yaparak etkiliyor kurbanlarını. Mistik Said. Gizemli ve otantik Said. Etkileyici, pürüzsüz koyu teniyle ve kendine has cezp edici kokusuyla ve biraz da tütsülerin yardımıyla tek tek avlıyor kurbanlarını. Medeniyetinizin her sokağına ve evine korku bulaştırıyor. Mustafa Said’i eğitiyorsunuz. Said yüksek sosyeteye ve en güçlü politikacıların yanına sokuluyor. Ancak her avcı gibi o da günün birinde av olmaktan kurtulamıyor. Avcı, bir kadın suretinde çıkıyor kahramanın karşısına. “Balıkların soğuktan öldüğü” memleket Kuzeyin, ta kendisi oluyor. Nihayet, toprağını, ailesini kaybetmiş bu adam, sizin topraklarınızda da barınamıyor.

Sömürülenin kimlik arayışı

Tayeb Salih, yıllar yılı sömürülen bir toprağın Sudan’ın, bağımsızlık öncesi ve sonrası arada kalmış ruhlarını anlatıyor Kuzeye Göç Mevsimi’nde. Kuzey ile güney kültürünün arasına sıkışmış Mustafa Said’in yaşam eğrisinde ilerlerken, başka ayaklarca kirletilmiş topraklarda her bireyin karmaşık duygularını aksettiriyor bize yazar. Ülkesi fakirlikle ve açlıkla boğuşan, sömürgenin toprağında iyi bir eğitimle donatılmış, ancak ne ülkesine ne de kendisine mehlem olabilmiş nice Mustafa Said’ler, yaşam-ölüm çizgisinin hemen kıyısından bakıyorlar geçmiş ve geleceğe. Adını hiç bilemediğimiz anlatıcının ise, aynı çizgiyle karşılaştığında yapacağı seçim o yüzden çok önemli okuyucu için. Çünkü umutlar isimsiz anlatıcının ellerine bırakılıyor bir anlamda.
 Yakıp gidebileceği bir eski, yani geçmiş ve umursamayabileceği bir yeni, yani şimdi zaman ve gelecek var isimsizin elinde. Kültürel bir değişimin ve yeni bir kimlik arayışının içinde debelenen isimsiz, daha özgür, daha demokratik, daha insani yaşam koşullarını arayan, ancak aynı zamanda geleneklerin kıskacına da dolanan bir adam. Ancak Mustafa Said gibi yenilgiyi seçmemesini umuyoruz ister istemez. Çünkü isimsizin yenilgisi baharları erteleyecek, belki de o bahar isimsiz yenilirse hiç gelmeyecek! Çünkü anlatıcının “suya fırlatılmış bir taş değil, tarlaya ekilmiş bir tohum” olduğunu içten içe biliyoruz. Bahar geldiğinde o tohumun topraktan fışkıracağını, belki de Muhammed Buazizi’ler yaratacağını, güzel bir bahar esintisiyle o tohumların geniş topraklara yayılacağını umuyoruz. Toprağın altındaki o tohumların uygun zamanda çıkmayı bekleyen küçük direnişçiler olduğunu da…

İlk defa 1966 yılında Beyrut’ta yayımlanan “Kuzeye Göç Mevsimi” yıllar yılı yasaklı kitaplar arasında yer aldı. Mısır’da tam otuz yıl kitabın baskısı yapılamadı. Körfez ülkelerinin tümünde tamamen yasaklandı. Çünkü romanın arka planında hüküm süren umutsuz ve karanlık hava o coğrafyanın genel karamsarlığıyla birebir örtüşüyordu. Yine aynı coğrafyada “pornografik”, “yıkıcı” ve “dini aşağılayıcı” olduğu gerekçeleri nedeniyle büyük yaygara kopardı Kuzeye Göç Mevsimi.

1929 yılında Sudan’da doğan Tayeb Salih de tıpkı kahramanları gibi İngiltere’de eğitim gördü. İngilizceye tamamen hâkim olmasına karşın eserlerini Arapça kaleme alarak direniş kültürünü benimsediğini tüm dünyaya haykırdı. Ayrıntı Yayınları’nın yakın zamanda yayımladığı “Kuzeye Göç Mevsimi” de Arapçadan dilimize Adnan Cihangir’in özenli çevirisiyle aktarıldı. Afrika ve Arap edebiyatının en önemli yazarlarından sayılan Tayeb Salih’in bu unutulmaz eseri, Arap Edebiyatı Akademisi tarafından da yirminci yüzyılın en önemli romanı ilan edilmiştir.
KUZEYE GÖÇ MEVSİMİ YAZARIN ÖNSÖZÜNÜN ÖZETİ:
Kitap 1966 Eylül ayında yayınlanmıştır. O günlerde Sudan’da olan askeri rejim devrildi ve bu değişim Sudan’da politik ve kültürel alanda güçlü bir entelektüel enerjiyi açığa çıkardı; burada iki grup hızla öne çıktı. İlk grup KOMÜNİST’ler ikinci grup ise İSLAMCI’lardı. Bu her iki grupta “ Kuzeye Göç Mevsimi” nden hiç hoşlanmadı.
KOMÜNİSTLER ronanın CIA tarafından desteklenen bir dergide yayınlanmasından hiç hoşnut olmadılar. İSLAMCILAR ise romanı yıkıcı, dini aşağılayıcı ve pornografik buldular.

1967 yılında Arap- İsrail savaşından sonra mevcut politik ideolojilere olan görüşler değişti ve daha fazla insan sorular sormaya, şüphelerini açıkça ifade etmeye başladı.
Roman zaman zaman şu veya bu ülkelerde yasaklanır ve bir süre sonra yasak kalkar.
Arap dünyasındaki yayıncılığın durumundan ötürü yazara da devlete de yayınevleri ödeme yapmazlar. Yazara roman şöhret getirir ama maddi bir getirisi olmaz.
Roman bugüne kadar 20 dile çevrildi. İlk tercüme ise Arapça’dan İngilizceye yapıldı.
Londra’da roman hakkında birkaç tanıtım yazısı çıktı; bir tanesi romanı acımasızca bütünlükten uzak bulur ve bu durumu Arap edebiyatının genel zaafı olarak niteler.
Kitap Fransızca basıldığında eleştirmenler, romanı öven yazılar yazdılar.
Rusya’da bir milyon adet basıldı.
Romanın Fransızca ve Almanca baskılarından yazara sınırlı bir maddi getiri oldu.
Şimdi romanı Penguen yayınevi basıyor ve yazarın ilk defa ciddi ve ehliyetli bir temsilcisi oluyor.
KİTAPTAKİ KİŞİ ADLARININ ANLAMI
SAİD : Yukarı çıkan
BİNTİ : Bayan ( Kadın)
HÜSNA : Daha Güzel
HASNA : Güzel Kadın
MAHMUD: Övülmeye değer
MAHCUB : Örtülü, kapalı, utangaç
MECZUB : Deli

ANLATICININ SÖMÜRGECİLİĞE BAKIŞI: (Sf.49- onlar bizim toprak…)

Anlatıcı yanılıyor. Sömürgecilik geldi mi onu defetmek kolay değildir.Nitekim Sudan’da ve diğer 3ncü dünya devletlerinde şimdi de yeni sömürgecilik yaşanmaktadır.

YENİ SÖMÜRGECİLİK NEDİR?

Yeni sömürgecilikte bir ulus istiklaline kavuşunca , elit yerliler ile batı kapitalizmi bir işbirliğine girerler ve eski sömürgeciler tarafından bu elit gruba imkanlar verilir. Bu elitler batıda eğitim görmüşlerdir. Devletin ekonomik ve politik kontrolü bu elit yerlilerdedir. Bu kişiler kendi özel menfaatleri ve batılı kimliği için Amerika ve Avrupa piyasası ile beraber çalışırlar. (Sf.100-101-99)

Kuzeye Göç Mevsimi adlı kitapta İmparator Sömürgeciliği Mustafa Said’in karakterinde görülür :: 1898 yılında İngiltere Sudan’ı işgal eder, Mustafa ise her anlamda bir emperyalizm çocuğudur. Sömürgeci eğitim sistemi ile yetiştirilir. Okulda çok başarılı olur, İngiltere’ye gider. Bu tahsilin onun sonraki hayatındaki etkileri hiç sorgulanmaz. “Bu olaylar uzun zaman önce oldu “ der. (Sf.29).

Aldığı İngiliz eğitimi ve annesiyle ilişkisi ,Mustafa’nın hareketlerinde ve dürtülerinde, kadınlara davranışında çok büyük etkindir. Mustafa’da ruhsal bölünme ve fikri bölünme vardır ; Lockon’a göre bir bütün olamamıştır. İngiltere’deyken kadınlara imparatorluk seferberliği başlatmış, onları baştan çıkartıp sonra da bir kenara bırakmış. İngiliz kadınlarına karşı zaferlerini ters bir sömürgecilik hareketi olarak görür.

(Sf.83) –Bumerang. İngiliz kadınlarını baştan çıkarmak için İngiliz kadınlarının hayalindeki Afrikalıyı oynar, (sf.41 -1-2-3) odasına Afrika atmosferi verir.(Sf 115 sandal ağacı kokusu) Mustafa’nın İngiliz kadın kampanyası karısı Jean ile doruk noktasına ulaşır. (Sf. 130 – 1-2) “ Aman vermeden”, “ Ben Güneyden..) Onların ilişkisi felaketle son bulur.(Sf 133) Jean Mustafa’yı vahşi katile dönüştürür ama bu Jean’ında hatta Mustafa’nın da sonu olur.

Sömürgeci Avrupa’yı temsil eden Jean (Sf. 127, 128) çalar, yalan söyler, M.S.nin kıymetli eşyalarını kırar, yakar, Mustafa’yı aldatır. Mustafa Said’de sömürgecilerle çalışır. (Sf.55-56 – 2-3-4) , o da işbirlikçidir.(sf.83)

Yerli yeni işbirlikçiler halkı aldatır. (Sf. 99-100-101) Yeni uyanmaya başlayan bir bölüm insan sorular sormaya başlar : “Bize kapitalist ekonominizin hastalığını bulaştırdınız, bize kanımızı emmiş olan ve hala da emen bir avuç şirket dşında ne verdiniz ki?(Sf 57) Bir başkaları “gemiler Nil’e ilk önce ekmek değil,silah taşımak için açıldılar ve demiryolları aslında askerleri taşımak için çalışıyordu…..” dediler. (Sf.83)

Kuzeye Göç Mevsimi’nde anlatılan zulum yalnız sömürgecilikle bitmez.Ata gelenekleride baskıcı, katı ve zulumkardır. TAYEB, ata geleneklerini de şaşırtıcı bir dille eleştirir. Sudan kültürü, halkı zaptıraba almıştır.Hüsna’nın hikayesinde geleneklerin yıkıcılığını görürüz. Köy geleneklerine göre kadın atasının seçtiği ile sorgulamadan evlenmeli. Hüsna’nın talibi Vaad Reis “ kadınların velisi erkeklerdir onlar ne derse o olur” der. (Sf.85)

Anlatıcı’nın yakın arkadaşı Mahcup kadının babası ve ağabeyi karara verdiyse yapacak bir şey olmadığını söyler. Anlatıcı Hüsna’nın evlenmek istemediğini söyleyince Mahcub köydeki hayata göre kadınların erkeklere ait olduklarını ve erkeğin bir ayağı çukarda olsa da erkek olduğunu söyler.

Bizim Anlatıcı’da bu geleneğin çağa uymadığını söyler. Mahcub ile Anlatıcı ters düşerler. Aynı yaştalar ama eğitim ve görgü çok fark ettirir.(Sf.86)

Mustafa Sayid gibi Vaad Reyis de kadınları bir eşya gibi görür (p 70) “ Vaad Reis Kutsal kitabın “”kadınlar ve çocuklar yeryüzündeki yaşamı güzelleştirenlerdir” dediğini söyler.Anlatıcı ise Kur’an’ın “ kadınlar ve çocuklar değil bolluk ve çocuklar” dediğini belirtir.Yani Vaad Reyis işine nasıl geliyorsa, öyle konuşur..

Hüsna’nın ve Vaad Reyis’in ölümü karşısında köylülerin tepkileri, ata geleneklerinin ve sömürgeciliğin benzerliğini ortaya koyar. Köy halkı şaşkındır, kendi ata geleneklerini sorgulayacaklarına kendilerinin dışında bir sorumlu ararlar. Bütün kabahatı Hüsna’da bulurlar. ( Sf. 103 Anlatıcı’nın annesi, Sf 103 Anlatıcı’nın dedesi “ Allah……..” Sf 108 Mahcub-Budağı en…… kuruması için yere bıraktı. Fazla çıkıntılar temizlenir, kurumaya bırakılır.Yani geleneklere uymazsan, Hüsna gibi öl” ((…….

Sömürgeci ideolojisinde de bütün yanlışlar ve yıkıcılık,kendilerine yabancı olandadır.Anlatıcı’nın Sudan’lı arkadaşı üniversitede konferans verirken, İngiliz arkadaşına (Sf 57 “Siz bize kapitalist ekonominizin hastalığınını bulaştırdınız, bize kanımızı emmiş olan ve hala da emen bir avuç kapitalist şirket dışında ne verdiniz ki ) der. Bu Sudan’lı kapitalist sistemin etkilerini dış temsilcilere yükler ama Sudanlı Yeni sömürgecilere ve elit Sudanlıların kazandıklarına bakmaz.

Nefret edilen Batı virüsü,batı teknolojisi köye faydalı olanaklar da getirir.

Anlatıcı köyün ve köyün mimarisinin de değiştiğini görür.( Sf 65 1-2.) Köy artık eskisi gibi değil, o da değişim içindedir.

Anlatıcı’nın büyük babası da değişim içindedir, ama anlatıcı bunun farkında değildir. (Sf 67)” Dedemin zaman zaman bana tekrar tekrar ama her defasında bir şeyler çıkararak veya ekleyerek anlattığı kendilerine özel hikayeler var” der Anlatıcı.

Esasında köy değişecek mi diye düşünülemez, çünkü zamanla her şey değişir, ama nasıl değişecek, esas soru bu..

Köy gelenekçileri, köy geleneklerinin değişmesini asla istemezler. Erkek gelenikçi kendi gücünü korur, hangi adetlerin yeşermesine veya hangi adetlerin kurumasına karar verir. Modern teknoloji kabul görür ama modern kadın asla.

Tayeb Salih, gelenikçilerin ve yeni sömürgecilerin özünde birbirine bağlı olduğunu söyler. Roman, Avrupa İmparator imtiyazlarını halka rağmen kabul eden liderleRi (elit tabakayı) hedef alır. Bu maskeli liderlerin Afrika’yı kirlettiğini söyler. Yerli burjuvaların milliyetçileri kullandığını söyler.

Milli Eğitim Bakanı modern değerlerin virüs olduğunu söyler (Sf.100) Avrupalıları kötüler. Bir burjuvaziye sahip olursak bu Afrikanın geleveği için emperyalizmin kendisinden bile tehlikeli olduğuınu söyler ama, kendisi modern, zengin, multimilyoner hayatı yaşar .

Anlatıcı da yeni sömürgeci diye ima edilir zira Devlet kurumlarında yeni sömürgeciler için çalışır. Mustafa Said emperyal sömürgecilik zamanında İngiltere’ye gider. Sf 34-.(Jean ile tanışmadan önce yaptığım her şey bir önseziydi;onu öldürdükten sonra yaptığım her şey ise bir özür; onu öldürdüğüm için değil,hayatımdaki yalan için). Bu cümle Mustafa Said’in hayatını özetler.Önsezi ile yaptıkları: yalanlar söylemesi insanları kandırmasıdır. Özür olarak da yaptıkları yaşadığı köyü kalkındırmasıdır.(SF 87)

Anlatıcı ise yeni sömürgecilik zamanında Londra’ya gider. Lockan’a göre anlatıcı psikolojik büyümesini tamamlamıştır. ( Sf. 13-14-15) fakat etrafta olan biteni pek iyi irdeleyemez. Her şeyi eskiden olduğu gibi sanır. Mustafa Said ile karşılaşınca ve Hüsna’nın ölümü ile aydınlanmaya başlar. Geleneklerin acımasızlığını anlar. (Sf.108) Anlatıcı artık köye ait olmadığını Görür., Yeni sömürgecilerin ikiyüzlülüklerini (Sf100) devletle çalışan o ve onun gibilerinin devlet idaresinde hiçbir etkisi olmadığını söyler. (Sf.86, 1-2 ) “ Sen kıdemli … “ (Sy 102.. 1 ) “ Benim gibi”.

Anlatıcı karşılaştığı korkunç olayları hiçbir zaman hafife almaz, Nil nehrine girer yüzmeye başlar, bir ara kendini akıntıya bırakmayı düşünür

Ama sonra yaşamaya karar verir. Bu, sembolik yeniden doğuşu olur.Daha evvelki pasifliğini anlar. Yerine getirmesi gereken sorumlulukları vardır. Bu sorumluluklardan biri de hikayesini anlatmasıdır. Romanda hikaye anlatmanın karşıtı olarak sükut gelir. Bu romanda sükut düşünmemeyi veya değişmemeyi simgeler.

Hüsna ile Vaad Reis’in hikayesini köyde kimse anlatmak istemez ancak anlatıcı, bint MECZUBU kandırarak olayı anlattırır. (Sf 104) Anlatıcı köyün örtmek istediği hikayeyi anlatmasının bir ödev olduğunu düşünür. Bu hikaye insanları mücadeleye davet eder. Katı kuralların yıkılması lazım geldiğini anlatır. Bu seçim anlatıcıyı Conrad’ın Marlow’u ile eşleştirir. Bu iki hikayede (Marlow’unkinde ve Tayib’in Anlatıcı’sında gölgelerin yani Kurtz ve Mustafa Said’in temsil ettiklerinin positiv olmadığını belirtir. Mustafa’nın hikayesini okuyan, sömürgecilik sonrası Avrupa medeniyeti görmüş birinin halkının ümit sembolü olmasına rağmen onları sömürgecilikten kurtaramıyabileceğini anlatır.(Sf.34) (SF. 56..3-4). Salih’in anlatıcısı böyle sembol kişilerin tehlikeli olaylar yaratabileceğini açıklar.

Anlatıcı hikayesini anlatıyor ama bu hikayenin kendisi ve memleketi için önemini tam kavramış değil. Romanın sonunda onun için yardım ister. Bu ancak diğerleride olayları anlamak, seçmek ve değişmek için savaşırlarsa olur.

Bu diğerleri kimler ?? Kimlerden Yardım İstiyor??

Kitabın başında seslendiği DOSTLAR VE BEYLER ‘DEN yardım ister (Kadınlar neden yok)!!…ALINTI