Tuesday, June 19, 2012

Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm - Zülfü Livaneli


Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm - Zülfü Livaneli

Zülfü Livaneli’nin bir şarkı tadındaki romanı Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm haftalardır Çok Satan Kitaplar Listesinde yer alıyor.
Sanatçı Zülfü Livaneli’nin son zamanlarda yayımlamaya başladığı romanlarının sonuncusu olan Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm okurlar tarafından ilgiyle karşılanan kitaplarından biri. Çok Satan Kitaplar Listesinde yer alan kitabın arka kapağında Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm ile ilgili şu cümlelere yer veriliyor:
"Gerçek bir şaheser! Teknik ve psikolojik olarak mükemmel! Öldürmek mi bağışlamak mı ikilemini en iyi veren roman." Yaşar Kemal
"Arkadaşlarım bunun farkında değil ama ben bu bağlantıların üstünde ya da dışındayım. Onlar gibi davranmaya, onlara benzemeye çalışıyorum, lakin içim farklı, işte romanı yazan zavallı arkadaşımın inemediği derinliklerden biri de bu. O beni, politik geçmişi olan ve Kuzey sürgününe savrulmuş, sıradan insanlardan biri sanıyor. Başımdan geçenleri, benden daha ilginç buluyor. İçimdeki derin ve köklü karanlığın farkında değil. Çünkü insanları konuşarak tanıyamazsınız. Konuşmak, canlı yaratıklar arasındaki en etkisiz iletişim aracı. Dil yalan söylüyor, olanları çarpıtıyor, insanlığın hiç bıkıp usanmadığı klişeleri tekrarlıyor. Bu yüzden, insanları dinlemek onları anlamak için yeterli değil."
12 Mart rüzgârlarının İstanbul'dan Stockholm'e savurduğu bir mülteci olan Sami Baran, yattığı hastanede Türkiye'den bir hastayla karşılaşır. Bu adam, başına gelenlerin sorumlusu olarak gördüğü eski bir bakandır. Ondan intikamını almak amacıyla Şili, Uruguay, İran gibi farklı ülkelerden gelmiş mülteci arkadaşlarıyla birlikte bir plan yapar.
Ancak, bu planı gerçekleştirmek o kadar kolay olmayacaktır: Sami Baran, anadilin yeri geldiğinde düşmanla da anlaşma aracı olabileceğini hesaba katmamıştır. Ve bu, planın önündeki engellerden sadece biridir...
Zülfü Livaneli'nin usta kaleminden, sürgün yaşamı ve öldürmek-bağışlamak ikilemi üzerine, okurları ve eleştirmenleri değişik kurgusu ve beklenmedik final(ler)iyle de etkileyen, kusursuz bir roman.
Oldukça sarsıcı bir olay örgüsüne sahip olan Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm okuyan herkesi içine çeken bir şaheser olarak görülüyor. Zülfü Livaneli’nin imzasıyla Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm Doğan Kitap’tan çıktı

Kısa alıntılar:

***Başımdan geçenleri,benden daha ilginç buluyor.içimdeki derin ve köklü karanlığın farkında bile değil.çünkü insanları konularak tanıyamazsınız.Konuşmak ,canlı yaratıklar arasındaki en etkisiz iletişim aracı.Dil,yalan söylüyor,ıolanları çarpıtıyor,insanlığın hiç bıkıp usanmadığı klişeleri tekrarlıyor.Bu yüzden insanlaı dinlemek,onları anlamak için yeterli değil.(24)

***Ben ömrüm boyunca bir köpek olarak yaşamıştım ama artık kesin kararım,bir kediye dönüşmekti.Artık hayatımda bir köpek gibi yaltaklanmalara,bağlanmalara,başkalarını kendime bağlama çabalarına,başımı okşatmaya,sevgi ve sıcaklık ihtiyacı içinde insanların bacaklarına sürünmeye,kuyruğumla birlikte tüy kıçımıda sallayarak sevimli görünme gayretine hiç yer yoktu.........Oysa şimdi bir kediyim ben:Uzak,denetimli,soğukkanlı ve güçlü bir kedi.Eski Mısır'da Beni Hassan'da yapılmış üçyüzbin kedi mumyasından biriyim:Onlar kadar soğuk,onlar kadar güçlü ve mağrur. (26-27)

***O dönemde henüz Tarkovski'yi bilmiyordum ama bana göre felsefe ile sinema arasında derin bağlar vardı.(67)

***Çok hoş bir insandır annem. Arkadaşları gibi o da her olayı mutfak zamanlamasına göre anlatır: "Tam fasulyemi ayıklayıp, soğanımı soymayı bitirmiştim, tencereye koyacaktım ki sokaktan bir gürültü geldiğini duydum." O sırada, iki kişinin ölümüyle biten bir trafik kazasından söz etmektedir ama sizin bunu anlamanız biraz zaman alır. "Sabah kalktım. Geceden ıslattığım barbunyayı süzeyim de kara suyu çıksın diye mutfağa gidiyordum ki, tam o sırada askerler bizim sokağa daldı." Annemin arkadaşları da böyle konuşur. Eminim insanığlunun aya ilk olarak ayak bastığı saniyeyi bile, tencerede soğan öldürmeyle birleştirerek anlatır bunlar. Ve yaptıkları yemekten birinci tekil kişi mülkiyetiyle söz açarlar: Etim, fasulyem, barbunyam, soğanım, pırasam, kıymam, böreğim.... (76)

***Karısına,"şiddetten nefret ediyorum ama ne yazık ki şiddeti durdurmak da şiddet kullanmayı gerektiriyor" dedi. (87)

***"Yanlışa karşı çıkıyorum ama doğruyu gereken güçte savunamıyorum" demişti."Ben biraz korkağum galiba." (89)

***Galiba aşk, utanç duyusunun ortadan kalkması demek. İki kişinin birbirine karşı hiçbir şeyden, hiçbir düzeysizlikten utanmaması demek.Filiz'le birbirimize öyle cümleler kullanıyorduk , öyle sözler söylüyorduk ki, bir üçüncü kişinin bunları duymasına dayanamazdık... (100)

***Yüzünün hep hüzünle gölgeli olduğunu fark etmiştim.Buna karşılık insanlarla konuşmasında müthiş bir enerji ve sevecenlik yüklüydü.Sanki hüznü kendisi içindi de iyiliği bütün insanlara yönelikti. (158)

***Herhalde mutluluk dedikleri bu olsa gerek:Biraz güvenlik,biraz can sıkıntısı . (221)
ÇALINTI