Saturday, June 23, 2012

ANNE SEXTON


 ANNE SEXTON
 Oyun yazarı ve şair Anne Sexton 1928’de Massachusetts’de doğdu. Orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak büyüyen Anne, ona uygun görülmüş ‘verili’ hayatı asla benimsemedi. Pamuk tüccarı olan babası alkolikti, annesininse edebi eğilimleri aile yaşamı yüzünden sekteye uğramıştı. Ona çocukluğu boyunca dadılık eden, beraber yaşadıkları büyük halasının bir sinir krizi geçirerek hastaneye yatırılması büyük bir travma yarattı. Süregelen odaklanma sorunu, sınıftaki başkaldırmaları kendini bir yatılı okulda bulmasına sebep oldu. Burada şiir yazmaya ve oyunculuğa başladı. Okulu bitirip üniversiteye başladığı dönemde Alfred Kayo Sexton ile evlendi. 1953’te kızı doğduğunda, Kore’de asker olan kocasının yokluğunda terapiye başlamış bir modeldi Sexton. Westwood Lodge’da tedavi gördü. 1954’te dadısının ölümü üzerine depresyona giren Sexton bir yıl sonra ikici bir kız doğurdu ve terapiye tekrar başlaması gerekti. Durumu kötüleştiği bu dönemde eşi uzaktaydı, çocuk tacizi vakaları ve intihar denemeleri üst üste geldi. Önerilenin aksine hastaneye yatırılmasına ailesi karşı çıktı. Bu sırada terapisti onu yazması için cesaretlendirmekteydi.

Hep söylediği gibi amacı McLean akıl hastanesine kabul edilmekti. En büyük sebep Plath ve Lowell’ın burada yatmış olmalarıydı. Yer yer basında efsaneleşen ve ünü daha da artacak olan bu hastaneden üç büyük Amerikan şairin geçmiş olacaktı. 1957’de Maxine Kumin, Robert Lowell, George Starbuck, and Sylvia Plath’in de katıldığı Robert Lowell’ın Boston Üniversitesindeki seminerlerine katılınca, şiir hayatının merkezi haline geldi. Dostu ve rakibi olan Plath’in ardından  da deliliğini nasıl kullanacağını öğrenecekti. Antolojilere giren şiirlerinin de bulunduğu Tımarhaneye Giderken ve Dönerken (To Bedlam and Part Way Back) kitabı 1960’da yayımlandı. Diğer gizdökümcü şairler gibi şiirlerinin hayatını yansıttığına okuyucusunu ikna eden Sexton’ın şiiri hem teknikleri açısından muhteşemdi hem de dönemin yaygın benzer sorularını gündelik yaşamında barındıran okuyucu kitlesi için oldukça anlamlıydı. Birkaç sene içinde ebeveynlerinin beklenmedik ölümüyle tutunacak tek şeyi kalmıştı: şiir. 1966’da Yaşa Ya da Öl (Live or Die) ile Pulitzer aldığında İngiltere’de çok popülerdi. Pek çok onur üyeliği, (Boston ve Colgate Üniverstielerinde) profesörlük hakkı ve (Shelley Memorial, Guggenheim, Levinson ve Yale Genç Şairler Ödülü gibi) ödül almış olan Sexton’ın 1969’da oyunu Mercy Caddesi (Mercy Street) Off-Broadway tiyatrolarında sahnelendi ve Aşk Şiirleri (Love Poems)kitabı basıldı. Kariyerinin doruk noktasına vardığı bu dönemin ardından Dönüşümler (Transformations) geldi. Aralarında Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler, Hansel ve Gratel, Rapunzel ve de Uyuyan Güzel’in de bulunduğu, Grimm kardeşlerin 17 peri masalının eleştirel bakış açısıyla yeniden yazımlarından oluşan bu şiir kitabı feministlerin hayli ilgisini çekti. Onun sesi bu noktada artık sadece dışavurumcu değildi, bireyliğinden öte kültürü eleştiren bir hal almıştı. Büyümekte olan kızlarıyla uğraşan şairin dini içeriğe yönelmesi okurlarınca hoş karşılanmadı ve bu durum onu çok sinirlendirdi. Anne Sexton, ona ilham kaynağı olan Yıldızlı Gece tablosunu, pek çok kez akıl hastanelerine gidip geldikten sonra, kaldığı otelden resim yapmak için ayrılıp gittiği tarlada kendini silahla göğsünden vurup ölmesinden (1890) sadece aylar önce yapan Van Gogh ve ölümün şekli ile ilgili konuştukları kayıtlara geçen; ölümünün ardından, başarıya kendinden önce ulaşmasına sitem eden bir şiir yazdığı dostu Sylvia Plath gibi yaşamına son verdi. Kendini kilitlediği garajında arabasından çıkan karbon monoksit gazı ile zehirleyerek 1974’te intihar eden Anne Sexton Boston’da öldüğünde, kısa yazın kariyerinden arta kalan sanatı oldu.

Yıldızlı Gece

Kasaba yoktur,
kara saçlı ağacın
boğulan bir kadın gibi
sıcak gökte süzüldüğü
yer hariç.
kasaba suskundur. Gece, içinde on bir yıldızla fokurdar
Ey yıldızlı gece! İşte bu
istediğim ölümdür

Devinir, hepsi, yaşar
Ay bile bakır zincirlere vurulu fırlar,
atmak isteyen bir tanrı gibi, gözünden çocukları.
Yaşlı görünmez ejder, yıldızları yutar.
Ey yıldızlı gece! İşte bu
istediğim ölümdür:

Gecenin bu aceleci yaratığı tarafından
bu koca ejderce
yutularak hayatımdan ayrılmak
yakınmaksızın
yaşlanmaksızın
yakarmaksızın

Türkçesi: Mavisu Kahya


BÖYLE BİRİSİ
Dışarı çıktım cin çarmış büyücü gibi,
uğursuzluk tutkunu, gece daha yürekli;
şeytanı düşleyerek, yaptım tersliğimi
kır evlerinin üstünden, ışıktan ışığa;
kimsesiz şey, on iki parmaklı akıl fukarası.
Böyle bir kadın tam kadın değildir.
Ben böyle birisi oldum.

Sıcak mağaralar buldum ağaçlar arasında,
tavalar, oymalar, raflarla doldurdum
gömme dolaplar, ipekler, bir sürü öte beriyle;
akşam çorbası pişirdim kurtlar ve periler;
yola getirdim yoldan çıkmışı.
Böyle bir kadın yanlış anlaşılır:
Ben böyle birisi oldum.

Arabana bindim, arabacı.
çıplak kollarımı salladım geçtiğimiz köylerde,
son ışıklı yolları keşfederek; hayatta kaldım
ateşinin hala kalçalarımı ısırdığı yere
ve tekerlerin döndükçe kaburgalarımın kırıldığı.
Böyle bir kadın ölmekten utanmaz.
Ben böyle birisi oldum.
Cumhuriyet Kitap/çev:Cevat Çapan


maxine kumin'e
-sevgili max, bizim dünyamız artık bu-

akıl dupduru olsa
sonra akıl yalın olsa alırsınız bu aklı
alırsınız bu özel durumu ve dersiniz ki
seçme hakkım olsa böyle yaşardım:
mümkün olan şey budur

ne var ki aklı
bütün bunları düşünen kadının, o akıl
bütün bunları mümkün kılan akıl
öyle pek de kolay
kurtaramaz kendini pişmanlıktan
öyle pek de kolay
başaramaz o mucizeyi
aklın ününü oluşturan ya da akla ün katmış olan
canı istediği zaman soyut ve arı olamaz
bu kadın aklı
bilinçle istemeyebilir bile o mucizeyi
bambaşka bir misyonu yüklenecek olan
şu evrende
Anne Sexton, the book of folly,1972