‘benim için çölsün sen, denizsin, sır olan her şeysin..’ – INGEBORG BACHMANN
1970 yılında paris’te seiné ırmağına kendini atarak yaşamına son veren şair PAUL CELAN ile 1973 yılında evinde çıkan yangında ağır yaralanarak hayatını kaybeden INGEBORG BACHMANN arasında yaşanan ve 1948-1958 arasında yıllarca süren ve bir süre mektuplarla devam eden hüzünlü aşka ait mektuplar KALP ZAMANI adı altında TURKUVAZ KİTAP tarafından ülkemizde okurlara sunuldu..
Ingeborg Bachmann’dan Paul Celan’a..
‘canım
hiç aklıma getirmediğim için , bugün öğleden önce –geçen yıl da aynı böyle olmuştu- kartpostalın tam anlamıyla uçup geldi, kalbimin içine kondu, evet öyle , seni seviyorum, eskiden hiç söylememiştim bunu. gelinciği yine hissettim , derinde, çok derinde; harikalar yarattın, asla unutamamam bunu..
bazen buradan ayrılmaktan ve paris’e gitmekten , ellerimi tuttuğunu, bana çiçeklerle dokunduğunu hissetmekten başka bir şey arzulamıyorum, sonra nerden geldiğini, nereye gittiğini de bilmek istemiyorum. benim için sen hindistanlısın ya da daha da uzak, karanlık, kahverengi bir ülkeden; benim için çölsün sen, denizsin, sır olan her şeysin. hala hiçbir şey bilmiyorum senin hakkında ve bu yüzden senin için korkuyorum, bizlerin burada yaptığı herhangi bir şeyi senin yaptığını hayal edemiyorum, ikimiz için bir saray kurmalı ve o sarayın içinde benim sihirli efendim olabilmen için seni yanıma almalıydım, orada halılarımız ve müziğimiz olacak, orada aşkı bulacağız..
sık sık düşündüm , senin en güzel şiirin ‘corona’ , her şeyin mermere dönüştüğü ve ebedileştiği bir anın çok önceden kusursuz bir biçimde gerçekleşmesi o. ama buradaki ben için ‘zaman’ olmuyor. elime geçmeyecek bir şeye açlık duyuyorum, her şey sığ ve tatsız , yorgun ve daha kullanılmadan yıpranmış..
ağustos ortasında paris’te olacağım, birkaç günlüğüne. neden , niye sorma bana, ama benim için orada ol, bir akşamlığına ya da iki, üç.. beni seine nehri’ne götür, küçük balıklara dönüşene ve birbirimizi yeniden tanıyana kadar bakalım sularına..’ (24 Haziran 1949, Viyana)
Paul Celan’dan Ingeborg Bachmann’a..
‘sevgili inge’m,
Görünüşe göre bu hayat kaçırılan fırsatlardan oluşuyor, belki de en iyisi bunların üzerinde pek uzun durup düşünmemek, yoksa kelimeler yerinden kıpırdamıyor.. kelimeleri kıpırdatmaya kalkışan mektuplar, kasılarak yolunu bulmaya çalışan parmakların altından çekilip, çıkarılmış olmaları gereken bölgeye geri döndüler.. ve şimdi sana derinden borçlu kaldım, londra’dan gönderdiğim o resmi yazı – senin mektuplarının, hediyelerinin , çabalarının karşısında duran her şey- kafamın içinde çırpınıyor.. bağışla beni, bırak da nihayet birbirimizle konuşalım..’ (30.10.1951, Paris)
(Kalp Zamanı , Ingeborg Bachmann – Paul Celan , Mektuplar , Çeviri : İlknur Özdemir , Turkuvaz Kitap , 335 Sayfa , 2009 )
"Yalnızca zamanı belirtirken uzun uzun düşünmek zorunda kaldım, çünkü insanların her gün 'bugün' demelerine, dahası demek zorunda olmalarına karşın, benim için 'bugün' diyebilmek neredeyse imkânsız; örneğin insanlar bana yarın bir yana -bugün ne yapmak istediklerini bile anlattıklarında, çoğunlukla sanıldığının aksine, dalgın bakmaya değil, ne yapacağımı bilemediğimden, çok dikkatli bakmaya başlıyorum; 'bugün' ile aramda işte bu denli umutsuz bir ilişki var: Çünkü bu Bugün'ü ancak delicesine bir korkuyla ve koşarcasına yaşayabiliyorum, Bugün olup bitenler üzerine ancak böyle bir korkunun pençelerinde yazabiliyor ya da konuşabiliyorum; çünkü Bugün üzerine yazılanları hemen yok etmek gerekir; tıpkı bugün yazılmış ve yerine hiçbir Bugün'de varamayacak mektupların, bu nedenden ötürü yırtılması, buruşturulması, bitirilmemesi, yollanmaması gibi.
Burada 'bugün'le neyin anlatılmak istendiğini en iyi bilen, hayatında bir kez olsun ölesiye yalvaran bir mektup yazmış, ama sonradan onu yırtıp atmış olan insandır. Ve şu yazısı neredeyse hiç okunmayan pusulalar, hiç kimsenin yabancısı değildir: 'Gelin, eğer mümkünse, eğer isterseniz, eğer sizden böyle bir şey istemeye hakkım varsa! Saat beşte Cafe Landtmann'da olun!' ya da şu telgraflar: 'Lütfen bana hemen telefon et stop hemen bugün.' veya: 'bugün imkânsız'
Çünkü Bugün sözcüğünü kullanma hakkının aslında yalnızca kendini öldürmek isteyenlere ait olması gerekir; onların dışındakiler için bu sözcük kesinlikle hiçbir anlam taşımaz; onların dışında kalanlar için 'bugün' öyle herhangi bir günü, yani bugünü gösteren bir sözcükten başka bir şey değildir; bugün bilirler ki yine sekiz saat çalışmak zorundadırlar ya da izin alacaklardır, birkaç yere uğrayacaklardır, almaları gereken şeyler vardır, bir sabah, bir de akşam gazetesi okuyacaklardır, bir kahve içeceklerdir, unuttukları bir şey olacaktır, biriyle sözleşmişlerdir, birine telefon edeceklerdir; yani bir şeylerin yaşanacağı ya da daha iyi deyişle öyle pek kayda değer şeylerin yaşanmayacağı bir gün."
Ingeborg Bachmann
-Malina-