Saturday, April 14, 2012

Pontos-Helenleri Soykırımı

Pontos-Helenleri Soykırımı
 20. yüzyılın başında Pontoslu Helenler, 353.000 kurbanla ikinci büyük soykırıma maruz kalmışlardır.

“Jenosid” kavramı ne anlama gelmektedir?

Birleşmiş Milletler Cemiyeti, 9 Aralık 1948 tarihinde, 12 Ocak 1953’te yürürlüğe giren soykırımın önlenmesi ve cezalandırılmasına ilişkin 260 numaralı kararı (Convention on the Prevention and Punishment of the Crime of Genocide) onaylamıştır. Federal Almanya soykırım konvansiyonunu Şubat 1953’te imzalamıştır. Bu Karar gereğince soykırım, uluslar arası hukuka aykırı “uygar dünyanın mahkûm ettiği” insanlığa karşı işlenmiş en büyük suçtur.

“Soykırımın, uluslar arası kurumların, ulusal devletlerin ve kişilerin sorumluluk duyması gereken en büyük insanlık suçu” kabul edilmesi anlayışına temel olan düşünce, ikinci dünya savaşında insanlığa karşı işlenmiş suçları, halklar hukuku bağlamında anmak için Birleşmiş Milletler Cemiyetinin 21 Aralık 1947 tarihili genel kurulunda kabul ettiği 180 numaralı kararıdır.

Birleşmiş Milletler Soykırım Konvansiyonu ikinci maddesi “bir ulusu, bir etnik, ırksal, ya da mezhepsel grubu tamamen ya da kısmen kasıtlı olarak tahrip etmek amacı ile” aşağıda sıralan suçlardan her hangi birinin işlenmesini soykırım olarak değerlendirmektedir.

     Gruba mensup bireylerin katledilmesi
    Grup üyeleri üzerinde bedensel ve ruhsal ciddi zararlara sebep olunması
    Grubun yaşam kaynaklarının tamamen ya da kısmen kasıtlı olarak ortadan kaldırılması
    Grup üyelerinin doğal üremelerinin kasıtlı olarak engellenmesi
    Grup üyelerinin çocuklarının zorla ellerinden alınıp başka bir gruba verilmesi

Pontoslu Helenler olayında dini motif tayin edici olmuştur. Hıristiyan Helenler, ya imhayı ya da İslamiyet’i seçmek zorunda bırakılmışlardır.
 Tarihçi prof. Konstantinos Fotiadis’in “Pontos-Helenleri Soykırımı” adlı yapıtından bir alıntı:
 “Bu gün soykırım dendiğinde otomatikman akla 20. yüzyılın insanlığa karşı işlenmiş en kötü iki cürümü gelir. Yani “jön Türklerin”  1915 Ermeni soykırımı ve Nazi Almanya’sının Yahudilere ve Slav halklara karşı gerçekleştirmiş oldukları soykırımlar anlaşılır.
 Halbuki, bu günkü dünya düzeninin üzerini örtmeye çalıştığı, 20. yüzyıl da işlenmiş daha başka soykırımlar da vardır. Bir jenosidin akla gelebilecek bütün yöntemlerini yaşayan halklardan biri de Pontos-Helenleridir ve bu jenosidin faili, Ermeni Holocaust’unun, Kürt katliamlarının ve Kuzey Kıbrıs işgalinin ortak faili olan silahlı kuvvetlerin bağlı olduğu Türk egemenliğidir.

Pontos-Helenlerine karşı işlenmiş soykırım maskelenmiştir. Sorumlular dünya politikasının temeline kök salmış devlet sınırlarının dışına taşan diplomatik örgütlenmeler içine yer etmişlerdir.
Pontos Halkı, Trabzon’un düşüş tarihi 1461’den buyana Osmanlı egemenliği altında, katliamlara, sürgünlere, köleleştirilmeye, akla gelebilecek bütün insanlık dışı muamelelere maruz kalmıştır. Bu politikanın doruk noktası, 20. yüzyılın jenosididir.
 Soykırıma varacak olan yol, 1908’de jön Türkler tarafından belirlenmiştir. 1919’dan 1923’e kadar da, Mustafa Kemal tarafından uygulanmıştır.
 Bu cinayetin işlenişinde önemli bir kavramına, “sistematik” kavramına dikkat etmek gerekir. Küçük Asya’nın bütün alanlarını Türkleştirmek ve İslamlaştırmak için Türkler tarafından uygulanan plan ve yöntem bunun en açık kanıtıdır. Pontos halkının erkeklerinin köle olarak çalışma kamplarına sokulması sonucu bütün köyler ateşe verilmiş, sağ kurtulanlarsa, İslam dinine geçmeye zorlanmıştır. Kadınlar ve yaşlılar yollarda öldürülmek maksadıyla sürgüne gönderilmişlerdir.
Hıristiyanlara ait ne kadar dini okul, kilise vs. sosyal kurum varsa tümü ya yakılmış, tahrip edilmiş ya da camiye dönüştürülmüştür. Elimizde bu gerçekleri bütün detayları ile teyit eden sağlam kaynaklara dayalı ansiklopedik bilgiler mevcuttur. Bu yapıtlardan bazı bölümler aktarmak istiyoruz.
Alman Dış İlişkiler Dairesi (Politisches Archiv des Auswärtigen Amtes) Belgelerinden, Türkiye Nr. 168, Türkiye-Yunanistan ilişkileri, Cilt 14 ve 15, Dragomans Schwörbel’in Ayvalıya seyahati sırasındaki gözlemleri; Tarih 2 / 19 Ağustos 1915
İstanbul’da bulunan Alman büyükelçi Metternich, Jön Türklerin, Karadeniz sahil şeridinde yaşayan Helenlerin sürgün edilmesini Rusların yardımı ile silahlanmalarına ve bir ayaklanma hazırlığı içinde olmaları ile gerekçelendirdiklerine, ancak bunun yanlış olduğuna dikkat çekiyor. Metternich, eli silah tutan Helenlerin ya askere alındıklarını ya da yabancı ülkelere savrulduklarını (sürgün ve takibatlar sonucu elbet) söylüyordu. Sürgün edilenlerinse, neredeyse tamamını kadınların, çocukların ve yaşlıların oluşturduğunu söylüyordu.
Soykırım ve sürgün harekatı ile hemfikir olmayan bazı Alman ordu mensupları, dışişleri bakanlığına raporlar göndererek, olaylardan sorumlu tutulmamak için Jön Türklerle aralarına mesafe koyuyorlardı. Ermeni Holocaustundan dünya kamuoyunun haberdar edilmesinden sonra araya mesafe koyanların sayısında artış görülüyordu. Amisos (Samsun) konsolosu Kückhoff, 16 Haziran tarihli raporunda Berlin içişleri bakanlığına şu bilgileri aktarıyordu:
 “Güvenilir kaynaklardan edindiğim bilgilere göre, Helen halkının Sinop’tan ve devamı sahil şeridinden kökünden sökülürcesine boşaltılarak sürgüne gönderilmiş olduğunu öğrenmiş bulunuyorum. Bu durumda sürgün etmekle imha etmek Türkçede aynı anlamı ifade etmektedir. Zira imha edilmekten kurtulanları açlık ve hastalık yok edecektir.”
   Avusturya belgelerinde, HHStA Viyana, PA, Türkiye, XII, Liasse 467 LIV Griechenverfolgung in der Türkei (Türkiye’de Helen takibatı) 1916 -1918, No. 97/ pol., Konstantinopel (19.01.1916) ve (02.01. 1917)
  Ve yine Alman Belgelerinde Bonn PAAA, Türkei (Türkiye) Nr.168, Cilt 15, f. Cilt16, (9.2.1917)
Avusturya’nın Konstantinopel (İstanbul) büyükelçisi Pontos’un Amisos (Samsun) ve yöresinde son olarak şahit olduğu olayları 19.12.1916 ve 2.1.1917 tarihlerinde Viyana’da şu sözlerle ifade etmektedir: “Tarih 11 Aralık 1916, beş Helen köyü yağmalandı sonra da yakıldı. Köy sakinleri kovuldu. 12 Aralık 1916 çevrede başka köyler de yakıldı. 14 Aralık 1916, bazı köylerin tamamı okulları ve kiliseleri ile birlikte yakıldı. 17 Aralık 1917, Samsun yöresinde yağmalama devam etmekte kadınların ırzına geçilmekte, ahali dayaktan geçirilmektedir. 31 Aralık 1916, 18 köyün tamamı 15 köyün de bir bölümü yakıldı; yaklaşık 60 kadına tecavüz edildi; kiliseler yağmalandı.
Helen P. Enepekidis 17.08.1997 tarihli „Kathimerini“ gazetesinde soruna ilişkin düşüncelerini şu sözlerle ifade etmektedir:
 “Jenosit Made in Turkey, doğu karakterli ve sinsidir; teorik bakımdan background’sızdır (arka plansız); fakat pratik olarak yağmacıdır. Bir bütün olarak köy ahalisinin kovulması, sürgün edilmesi, savunma gücüne sahip erkeklerin askere “amele taburları” denen temerküz kamplarında toparlanması, kadınların, yaşlıların karda, boranda yaya olarak yollara düşürülerek merhametsizce imhası bir Auschwitz’le son bulması anlamına gelmiyordu. Hayır, burada hareket halinde olan, seyyar olan bir Auschwitz söz konusuydu. Yollara düşürülmüş kurban kafileleri belli bir hedefe değil, iftira ve kötü muamele altında açlıktan, susuzluktan, ölüme yürütülüyorlardı, yollarda imha ediliyorlardı.
 İblisane sistemin örgütlü mesajı buydu. Kurbanlarının sonunu bekleyen Auschwitz yoktu. Kurbanların çoğu için zaten son yoktu. Ölüme yolculuğun hedefi değil, kendisi ölümdü.”
Der Lehrer und Leiter des Griechischen Komitees zur Aufklärung der Weltöffentlichkeit über diese Geschehnisse, P. Kinigopoulos sagte: Dünya kamuoyunun tarihi gerçeklerden haberdar edimesi için Helen Komitesi Başkanı ve Öğretmeni P. Kinigopoulos şöyle diyor:
 “Türk devlet mekanizması Helen çocukları ‘korumak’ için ailelerinden koparıp kendi ‘sorumluluğu’ altında Sivas’ta Türk okullarına göndermiştir. Tabii ki, çocukları orada kendi düşünceleri temelinde eğittiler. Çocukların bile özünü boşaltmakta vicdani rahatsızlık duymadılar. Sonuç, Hıristiyan çocukların İslamlaştırılması oldu. 
Makedonya Üniversitesinde Profesör, Florina Pedagoji Bilimleri Üniversitesi Rektörü olan Konstantinos Fotiadis, Pontos-Helenleri soykırımına dair ve yazdığı eserlerinde şu görüşlere yer vermektedir:
 Dünyanın bütün Helenleri, özellikle de Pontos-Helenleri, tıpkı Ermeni soykırımının tanındığı gibi, Ermeni halkı ile aynı kaderi paylaşan halkımıza karşı işlenmiş soykırım suçunun da uluslar arası düzeyde kabul edilmesi için onlarca yıldır mücadele etmektedir. Bu amaca barışçıl yollardan ulaşmak için azami derecede itina gösterilmektedir. Pontos-Helenleri Avrupa Örgütü ve Pontos-Helenleri Gençlik örgütünün çalışmalarına rehberlik eden şiar şudur:
Affetmeye hazırız, fakat unutmaya asla!
 Son uluslar arası Pontos-Gençliği festivali şu şiarı kendine rehber edinmeyi kararlaştırmıştır:
Tarihi Gerçekleri Doğru Öğren! Fakat Fanatizme Ve Demagojiye Asla İtibar Etme!
ALINTI