Thursday, February 7, 2013

Siyah Deri Beyaz Maske


  
Frantz Fanon, Siyah Deri Beyaz Maske, Versus Kitap, Eylül 2009, İstanbul.

***
 Kitaptan ALINTILAR:

“Ruhlarına sinsice korku ve dehşet salınmış, aşağılık kompleksi, küçüklük duygusu ve koskoyu umutsuzluk yerleştirilmiş milyonlarca insandan söz ediyorum.” [s, 1]

“Ebedi gerçeklerle gelmiyorum. (…) Ama bunları söylerken haykırmayacağım. Çünkü haykırmanın, bir delikanlılık süsü gibi, çok uzun zamandan beri hayatımdan çözülüp gittiğini biliyorum.” [s, 1]

“İlk fatihlere ve ilk misyonerlere acımayacağız, ama zenciye hayranlık duyan kimsenin de en az ondan tiksinen insan kadar ‘hasta’ olduğunu akıldan çıkarmayacağız. Beyazlara kin öğütleyen kimse ne kadar zavallıysa, ırkını beyazlaştırmayı düşleyen kara adam da o kadar zavallıdır.” [s, 3]

“Bir Çek’ten, bir Arnavut’tan kesinlikle daha sevimli ya da daha sevgiye layık değildir, Siyah insan. Ve gerçekten yapılması gereken şey de insanı özgürleştirmektir, rengini değiştirmek değil.” [s, 3]

“Heyecan acizlerin seçtiği silahtır.” [s, 3]

“Bir gerçek var ortada: Beyazlar kendilerini Siyahlardan üstün görüyor.” [s, 4]

“İnsanın trajedisi bir zamanlar çocuk olmasıdır, diyor Nietzsche.” [s, 5]

Kabul edilmesi benim için son derece acı veren bir gerçek olsa da, ifade etmek zorundayım ki, Siyah insan için tek alınyazısı var; ona kendini tüketircesine peşinden koşma coşkusu veren bir tek kader: Beyaz olmak.” [s, 5]

“… Siyah insanın yabancılaşma sorunu bireysel bir sorun değildir. Onun kara çehresinin ardındaki bulanık ruhun yoğrulmasında filojeni ve ontojeni yanında bir de sosyojeni iş görmektedir.” [s, 6]

“Beyaz damgalı uygarlıkla Avrupa kültürü bir varoluşsal sapmaya sürüklemiştir Zenciyi. Bir başka yerde göstereceğiz ki, çok zaman zenci ruhu diye adlandırdığımız şey, aslında Beyaz adamın marangoz kalemiyle yontulmuş bir tahta kukladan, bir ‘pinokyo’dan başka bir şey değildir.” [s, 10]

“Beyaz insana karşı davranışıyla başka bir zenciye davranışı farklıdır zencinin. Bu benlik bölünmesinin doğrudan doğruya sömürgeci baskının bir sonucu olduğunu ayrıca belirtmeye gerek yok.” [s, 11]

“Konuşmak demek, belli bir sentaksı kullanabilecek şu ya da bu dilin morfolojisini kavrayabilecek durumda olmak demektir, doğru; fakat konuşmak demek, bir kültürü özümlemek, bir uygarlığın yükünü dilinin ucunda taşıyabilmek demektir her şeyden önce.” [s, 12]

“Bildiğim şu: Bir dile hâkim olan, sonuç olarak, o dille ifade ve ima edilen dünyaya da hâkim olur. (…) Dil hâkimiyeti, dil ustalığı yabana atılmayacak bir güç, bir iktidar getiriyor sahibine. Paul Valéri bunun derinden farkında olacak ki dili, ‘ete saplanmış tanrı’ olarak nitelendiriyor.” [s, 12]

“Martinikli çocuklar okulda önce kendi lehçelerini hor görmeyi öğrendiler. Creolce dili kazınıp atılacak bir şeydir orada. Bazı ailelerde Creolce konuşmak tamamen kontrol altındadır. Çocukların Creolce konuşması anneler için eğlence konusudur olsa olsa. [s, 15]

“Fransa’ya giden zenci değişmektedir, çünkü bu ülke bir kutsal belde, bir tapınma yeri imajı vermektedir Zenciye.”[s, 18]

“Afrika’nın Bugünü isimli eserinde Westermann, Zenciye özgü aşağılık duygusunun, özellikle, bu duyguyla hiç bitmeyen bir mücadele içinde bulunan, ileri düzeyde eğitimli Zencilerde yoğun olduğunu belirtiyor.” [s, 21]

“Senegalli olduğundan şüphe edildiği için hor görülen Antilli Zencilere de rastladığım oldu. Bunun sebebi şüphesiz Antilli Zencinin, Afrikalı Zenciden daha ‘uygar’, yani Beyaz adama daha yakın olmasıdır.” [s, 22]

“Felsefe bölümünden mezun Antilli bir genç, sırf derisinin renginden ötürü öğretmenlik sertifikasına başvuruyu reddettiği ve bu reddi de kişilik boğuntusunun çözümlenmesi yolunda atılmış bir adım olarak gördüğü zaman, ona derim ki, felsefe kimseyi kurtarmamıştır şimdiye kadar. Biri kalkıp da bana Siyah adamın en az beyaz adam kadar zeki olduğunu kanıtlamaya çalıştığı zaman, ona derim ki, zekâ kimseyi kurtarmamıştır şimdiye kadar. Evet, öyle derim, çünkü zekâya ve felsefeye insanların eşitliğini kanıtlamak için başvuracaksa eğer, onlara insanların imhasını meşrulaştırıcı silahlar olarak da sık sık başvurulduğu unutulmamalıdır asla.” [s, 26]

“Sartre, ‘Orphée Noir’ başlıklı yazısına böyle başlıyor: ‘Siyah ağızları susturan tıkacı çıkardığınız zaman, ne söylemelerini bekliyorsunuz onlardan? Size övgü okumalarını mı? Dedelerimizin, enselerine basarak önlerinde secdeye vardırdığı bu insanlar başlarını yerden kaldırdıkları zaman, onların gözlerinde ne bulacağınızı sanıyorsunuz? Hayranlık parıltısı mı?’” [s, 26]