Wednesday, April 18, 2012

Ötekini Dinlemek

Edith Jacobson
 Edith Jacobson (1897-1978) Almanya'nın Haynau şehrinde doğdu. Babası doktor, annesi dillerle de yakından ilgilenen çok başarılı bir müzisyendi. Münih ve Heidelberg'de tıp öğrenimi gördü ve pediatri üzerine uzmanlaştı. Psikanalize ilgisi, çocuk cinselliğini gözlemleme olanağını bulduğu bu dönemde başladı. 1925'te öğrenci olarak Berlin Psikanaliz Enstitüsü'ne kabul edildi. Eğitim amaçlı analizini 1925-29 tarihleri arasında Otto Fenichel'le gerçekleştirdi. Berlin'de bir süre terapist olarak çalışan Jacobson, Nazilerin iktidara gelmesi üzerine Kopenhag'a taşındı; ama bir süre sonra, arkadaşlarının ikazlarına karşın, bir hastaya yardım etmek üzere Almanya'ya döndü. Bu sırada bir hastası hakkında Gestapo'ya bilgi vermeyi reddettiği için hapse mahkûm edildi. İki yıl hapishanede kaldıktan sonra ciddi bir hastalık geçirerek hastaneye kaldırıldı ve bu dönemde Almanya'dan kaçmayı başardı. Bir süre Prag'da kaldıktan sonra ABD'ye yerleşti. Üyesi olduğu New York Psikanaliz Derneği'nin 1954-56 yılları arasında başkanlığını da yaptı. Eğitimciliği ve süpervizörlüğünün yanı sıra klinik çalışmalardaki başarısıyla da tanındı. İlk dönem çalışmalarında Karl Abraham'ın nesne ilişkileri üzerine yazdıkları çok etkili oldu. Berlin'deki yıllarında çocuk analistleri Steffi ve Berta Bornstein'dan çok şey öğrendi.
Daha sonraları Heinz Hartmann'ın ve Ernst Kris'le tartışmalarının çalışmaları üzerindeki etkisi büyüktür. Depresyonla yakından ilgilenmesinde babasının ciddi bir depresyon geçirmiş olmasının da önemli bir etkisi vardır. Hartmann'la birlikte kendilik temsillerini psikanaliz kuramına sokan iki kuramcıdan biridir.
Başlıca kuramsal çalışması olan Kendilik ve Nesne Dünyası adlı yapıtta ele aldığı konularını incelemeyi Psychotic Conflict and Reality'de (1967) sürdürdü. Makaleleri Depression: Comparative Studies of Normal, Neurotic, and Psychotic Conditions (1971) adı altında bir araya getirildi.

Kendilik ve Nesne Dünyası
 Özgün adı: The Self and the Object World

I Çocuksu, Oidipus Öncesi ve Oidipal Dönemler
1 Narsisizm, Mazoşizm, Kendilik ve Kendilik Temsilleri Kavramları
2 Kimlik Sorununa İlişkin Son Dönem Literatürünün Gözden Geçirilmesi
3 Kendilik ve Nesne İmgeleri Arasındaki Birleşmeler ve İlk Özdeşleşme Tipleri
4 Çocuğun Kendi Kimliğini Keşfi ve Nesne İlişkileri ile Seçici Özdeşleşmelere
     Doğru Gelişimi
5 Çocuğun Cinsel Kimliğini Bulması ve Benin Yapılanması

II Üstben Oluşumu ve Gizlilik Dönemi
6 Üstben Gelişiminin Başlangıç Aşamaları
7 Sevgi Nesnelerinin İdealleştirilmesi, Ben İdeali Oluşumu ve Üstben
     Özdeşleşmelerinin Gelişimi
8 Farklı Üstben Bileşenlerinin Örgütlenip Bütünleşerek Pekiştirilmiş İşlevsel Bir
     Sistem Oluşturması
9 Gizillik Dönemindeki Çocukta Gelişim Trendleri ve Suçluluğun Utanma ve
     "Aşağılık" Çatışmalarıyla İlişkileri
III Erinlik ve Ergenlik Dönemi
10 Erinlikte Değişimler ve Bu Değişimlerin Kimlik Deneyimi ve Karşı Cinsle İlişkiler
     Üzerindeki Etkisi
11 Ergenin İçgüdüsel ve Coşkusal Çatışmaları ve Ruhsal Yapılarının Yeniden
     Şekillenmesi ve Gelişimi
12 Normal ve Başarısız Ergenlik Çatışması Çözümünün Ergenlik Sonrası Kimlik
     Oluşumu Üzerindeki Etkisi ve Sonraki Kişilik Gelişimi
 
Okuma Parçası
Psikanalitik literatür incelendiğinde iki tip kaynakla karşılaşılır. Bu kaynaklardan biri daha çok deneyime yakın simgesel-kültüralist bir çerçevede yer alırken diğeri teorik-natüralist bir görünüm sunar. Psikanaliz bu kaynaklardan ne birini ne ötekini elden çıkarmaya eğilimli gibi durmamaktadır.
Psikanalizin insani deneyimden hareket ettiği açık bir veridir. Bu çerçevede psikanaliz, analiz edilenin şahsi deneyimini esas alarak söyleminin ardındaki güdülenmelerin gizli bilinçdışı anlamını yorumlamaya çalışır ve bilindiği gibi yorum çalışması analitik sürecin temelini oluşturur. Bununla beraber Freud'dan beri psikanaliz bilinçdışı simgesel faaliyetin yorumlanmasıyla yetinmemiş daha teorik bir ikinci dile de; metapsikolojiye de ihtiyaç duymuştur. Bu ikinci düzeyde insanın ruhsal süreçleri natüralist bir şekilde ele alınır.
Sayıca az olmakla beraber kimi psikanalistler gerek literatürdeki gerek analitik düşüncedeki bu ikilikte epistemolojik bir sorun görmüşler ve psikanalizin teorik-natüralist söylemini terk etmesi gerektiği fikrini savunmuşlar, ancak yeterince etkili olamamışlardır. Acaba psikanaliz sürecinde gözlenenler yazılı metinlere dönüştürülürken aynı zamanda daha soyut, teorik-natüralist bir dile başvurma gereği nereden doğmaktadır?
Psikanalizin teorik-natüralist bir söyleme de ihtiyaç duymasının biri klinik, diğeri meta-klinik iki nedeni olduğunu düşünebiliriz. İlk planda bilinçdışı simgesel komplekslerin, analiz edilenin özelinde klinik olarak nasıl bir genel yapılanma; yani şahsiyet çerçevesinde devreye girdiğinin ayırt edilmesi gerekir. Bilinçdışı güdülenmelerin benzer simgesel ifadelerini farklı psikopatoloji düzeyindeki vakalarda gözleyebiliriz. Ancak bunları ayırt eden özellik şahsiyetlerinin genel yapılanmaları çerçevesinde anlaşılabilir. İşte Jacobson'ın Kendilik ve Nesne Dünyası bu tipte klinik bir kaygıdan hareket eden ve psikanalizin teorik-natüralist yönüne ağırlık veren en temel çalışmalardan biridir. Bu çalışma izleyen psikanalitik çalışmaları, bilhassa Kernberg'inkileri derinden etkilemiştir.
Psikanalizin soyut, teorik-natüralist bir söyleme başvurmasının meta-klinik sebebini diğer disiplinlerle, bilhassa biyolojik disiplinlerlerle ilişkiyi korumak şeklinde ifade edebiliriz. Bu sayede psikanaliz "yorum"dan daha sağlam temelleri olan disiplinlerle çelişmediğini gösterebilme şansına erişmektedir. Gerçekten de psikanalizin biyoloji ile çeliştiğini gösteren en küçük bir delil bile yoktur. Jacobson'ın çalışması, kendisi ön plana almamış olsa dahi, bu bakımdan da önemsenmiştir.
Psikopatoloji bakımından oldukça gerilemeli vakalarla çalışmış olan Jacobson, Freud'un birincil narsisizm ve mazoşizm kavramlarını tartışmak suretiyle yaşamın başında libido ve saldırganlık şeklinde ayrımlaşmamış tek bir ruhsal enerji olduğunu ve bu iki temel dürtünün "iyi" ve "kötü" deneyimlere bağlı olarak sonradan ayrımlaştığını düşünmüştür. Bu yaklaşımda duygusal deneyimlere, dolayısıyla çevreyle (anneyle) etkileşimlere özel bir değer verilmektedir. Jacobson bilhassa gerilemeli vkaların dinamiğini bu erken duygusal deneyimlere bağlı olarak ele alır. Yazara göre bu dinamiğin esasını erken duygusal deneyimlere bağlı olarak tutarlı bir kendilik ve nesne dünyasının oluşmamasında aramamız gerekir. Erken duygusal deneyimlerden kalkarak içselleştirilen nesne ilişkilerinin bu tutarsızlığı şahsın gelecekteki nesne ilişkilerini ileri derecede tutarsız bir şekilde algılayıp yorumlamasına yol açacaktır.
Jacobson'ın bu yaklaşımı dizimizde bazı eserlerine yer verdiğimiz büyük ustalardan Kernberg'i geniş ölçüde etkilemiş olmakla beraber aralarında ciddi farklar vardır. Kernberg doğuştan gelen belirleyicilere Jacobson'a oranla çok daha büyük bir önem verir ve nesne dünyasının oluşmasında Jacobson'a koşut bir şekilde erken duygusal deneyimleri temel almakla beraber, bu deneyimlerin "iyi" veya "kötü" olarak algılanıp içselleştirilmesini doğuştan gelen içgüdüsel eğilimlere bağlar. Ancak aralarındaki kökten farklara rağmen Kernberg, Jacobson'ın çalışmalarına büyük önem vermiş ve kendi yaklaşımının temellerinden biri olarak kabul etmiştir.
ALINTI
 Psikanalizin Bilgi Nesnesi
http://www.genbilim.com/index2.php?option=com_content&do_pdf=1&id=713