Monday, March 11, 2013

Kinyas ve Kayra


Bu kitabı okuyan herkes için; okumadan öncesi ve okuduktan sonrası vardır. Varlığını sorgulamaktan yorulursun artık. Belki çoğu zaman düşünmekten kaçtığın şeyleri bir bir yüzüne vurur. Ve artık kaçacak yerin yoktur. Zihninin içine hapsolur, orada debelenir, çıkış yolu ararsın.

Saatlerce başka hiç bir şey yapmadan (yemek bile yemeden) düşünmeyi yaşarsın. Soyutlarsın bedenini dış dünyadan, ruhuna yoğunlaşıp onun sıkıntılarını çözebilmek adına. Ruhunu somutlaştırırsın bi bakıma. Sonrası tamamen problem çözmeyle alaklı kişisel beceridir. Ya çözemeyip bunalıma girersin, ya da artık bi nedenin vardır, hayatı anlamlaştırmışsındır ve gerçekten yaşamaya başlarsın. Eğer gücün yoksa.. hiç başlama, kaçmaya devam et.

- Alıntılar -

“Seni anlıyorum” demek büyük bir yalandır. Kocaman bir yalan. Kimse kimseyi anlayamaz ve tanıyamaz bu dünyada. Var olan en sağlam zırh, insan vücududur. İçindekileri en iyi saklayan kasa o’dur. Koridorlarında birikenlerin kokusunu bile yaymaz dışarıya. Deliliğin kokusunu, anormalliğin kokusunu duyamazsın yanında gazete okuyan adamın, otobüs durağında. Sadece gördüklerin vardır. Beş duyunun algıladığı kadar anlarsın aileni, sevgilini, çocuğunu. Dolayısıyla herhangi bir şeyi, birini anladığına ,ama gerçekten anladığına emin olmak, sarıldığında arkasında ellerini kavuşturabilecek kadar o şeyi ya da kimseyi anlamak olağanüstü bir durumdur. Ve çok zaman isteyen, sözkonusu olağanüstü ilişki için, olağanüsü bir insan olmak gerekir.

Varılabilecek son noktadır anlayabilmek. En üst derecede bilgi gerektirir. Kimbilir belki ben de anlarım kendimi, anlayabilirim varlığımı… Ya da hepsinden vazgeçtim; belki bir gün ben de anlayabilirim suyu, ateşi, toprağı, havayı… Yanlış anlaşılmasın! Ders almak değildir anlamak. Tecrübe asla! Kıyasla da varılmaz bu noktaya. Sadece anladığının farkında olmaktır gereken. Kimbilir belki ben de derim bir gün “kinyas’ı ve kinyas hayatını anlayabilmekteyim…” Ancak sanmıyorum. Ne o kadar sabrım var, ne de anlamaya merakım.

Ölümlü olduğunu unutamadıktan sonra ne gereği var anlamanın? Tutunsan da aşıklarına, zincirlesen de kendini dostlarına, yine de gömülürsün toprağa…

Anlayan şöyle der ; “anlayamasaydım da ölecektim. Daha çok anlamak, yormayacak tabutumu taşıyanların kollarını. Çünkü ne daha ağır oldum,ne de büyük!” Ebeni ve ebenin … anlayabilmekteyim. Ne güzel! “

“Yarın düşüncesi, bugünü yaşanılabilir hale getiriyordu. Kendimizi br binanın tepesinden hep beraber boşluğa bırakmayışımızın tek nedeni, yarındı! Loto’nun çıkma ihtimalini, aşık olunacak insanla tanışma ihtimalini, sonsuz mutluluk ihtimalini içinde barındıran o sihirli sözcük: Yarın… Gelecek iyi bir sermayeydi. Yaşadığımız sürecebitmeyen bir ana para gibi. Gelecek zamanda çekilmiş fiiller kulağa çok tatlı bir melodi yayıyordu. hele planların ayrıntılarına girmek… “

“Ne ölüm, ne de hayat ! Hiçbiri kovalamıyor beni rüyalarımda. hiçbirinin eli bana değmiyor. Çünkü ellerim ceplerimde hiç olmadıkları kadar. Varlığıma nedensizlikten delirdim ben. Hiçbir nedeni kendime yakıştıramadığımdan. Hepsini giydim. Hiçbiri olmadı. Hepsi dar geldi. İnansaydım herhangi birine, uğruna gerekirse dünyayı kan gölüne çevirirdim. Okyanuslar kırmızı olurdu. Pıhtılaşmış kanlardan siyah dağlar yükselirdi. ama inanamadım. Bir türlü inanamadım… Bütün hayat bir illüzyon.”

“Sadece canım istediği zaman ölmek elimde olduğu için yaşıyorum. İntihar fikri olmasa kendimi çoktan öldürmüş olurdum”

“Aşık oldukları halde okullarına, işlerine giden, sanki hiçbir şey değişmemiş gibi davranan insanlardan hep iğrenmişimdir. Midemi bulandırır vasat sevgililer. Tabii aslında onları da anlamak gerek ! Ait oldukları burjuva sınıfının bir gereği olarak kontrolsüz hareketin en büyük düşmanı olmaya mecbur bırakılmışlardır. Kontrolsüzlük, anormallik, farklılık bütün bunlar korkutucu gelir burjuvaya.”

”Çok şey gördüm, beni yüzüstü gömün…”