Sunday, October 7, 2012

Yürekli bir yolculuk


MEHTAP GÜR / mehtapgur@yahoo. com

“Okurlarıma romanımı,  nasıl anlamaları gerektiğini ne anlatabilirim ne de böyle bir şeye kalkışmak isterim.  Yeter ki bu kitabı okuyan herkes,  içinde kendinden bir şeyler bulsun ve bundan yararlansın.  Gene de,  Bozkırkurdu’nun öyküsünün insanı kemiren bir hastalıktan ve bunalımdan söz ettiğini ama tüm bunların ölüme ve yok olmaya değil,  tersine iyileşmeye yönelik olduğunu anlarsa kendimi mutlu hissedeceğim. “ Hermann Hesse

Sıra dışı bir yaşamın öyküsü olan “Bozkırkurdu”,  Hermann Hesse’nin en çok otobiyografik özellik taşıyan romanı olmasıyla ayrıcalıklı bir eseri.  Romanın kahramanı Harri Haller yani Bozkırkurdu önemli,  nadir,  sıradan olmayan ve olağanüstü bir adam.
Düşüncesiyle ilgili her şeyde hırstan, göze çarpmaktan, başkalarına düşüncelerini “zorla” kabul ettirmekten ve her zaman “doğruyu bildiğini” varsaymaktan sakınan gerçek bir aydına özgü niteliklere, durgun bir nesnelliğe, düşünce ve bilgideki kesinliğe sahip sürü dışı bir karakter. Kendine özgü doğallığı ile çizdiği öz benliğiyle özgür ruhu yakalamış aydın ötesi bir karakter.
Yalnız yaşamın simgesi
Sıra dışı bir ada yaşamını öykü eden yazar, kitabın içerdiği yalnız yaşamın ifadesini en isabetli bir şekilde vurgulayan Bozkırkurdu adını toplumun sığ değer yargılarına ve kişiliksiz, yüzeysel yaşamına uyum sağlayamayan insanı tanımlarken “yalnız kurt” simgesinden yararlanabilmek için vermiştir.
Bozkırkurdu’nu doğadaki diğer benzer türlerinden ayıran en önemli ayırıcı özelliği sürüler halinde değil de yalnız başına bir doğal yaşamı tercih ediyor olmasıdır. Bozkırkurdu doğanın tüm olumsuz koşullarına karşı durmanın, dayanmanın içerisindeki dayanıksızlığını, taşıdığı naif ruhun incinmişliğini de simgeler bir bakıma. Bozkırkurdu olmanın aslında hiç de kolay bir yaşam biçimi olmadığını da ifade eder. Roman aynı zamanda yalnızlığı, toplumun tüm negatif değer yargılarına karşı sessiz bir haykırış, bir sivriliş, bir protesto olarak da imgeler. Yaşam içerisindeki yaşanmamışlıkların, kalabalıklar içerisinde yalnız kalmanın boğuntusunun ve ada yaşamının düş kırıklıklarıyla örgülediği hayat ve ölüm arasındaki gidip gelmelerin, dünya ve ötesi arasındaki ruh sıkışmasının yorduğu bedeninin hastalıklarla boğuşarak ayakta durma çabasının yüklemindeki tepe şahsiyettir Bozkırkurdu.
Amacı için yaşayan huzurludur
Herman Hesse, Bozkırkurdu’nun yaşamını hikaye ederken karakteristik dağınıklığı içerisindeki kendine özgü düzenini nasıl tesis ettiğini, toplum dışı soyutluğunun biçimi içerisindeki gizli kabulünü, ıssızlığına rağmen toplum nazarındaki saygın yerini de çok dengeli ve usta bir sanatsallıkla dile getiriyor bu öyküsünde.
Bozkırkurdu’nun tüm dağınık yaşamına rağmen düzenli hayatın çekiciliğine bilinç-altı özlem duyduğu gerçeği ise kaldığı evlerin seçiminde kendisini ortaya koyar. Cilalı parkeler, evin temizliği ve düzeni, pencere kenarındaki süs bitkilerinin ruhuna sağladığı ferahlığı anlatırken, ideallerle subjektifleştirilen yalnız hayatların gene de düzenli hayata dayandırılması gerektiğinin vurgusu yapılır. Amaç uğruna yaşayan insanın iç huzurunu ve ideal yaşamının sürekli kılınmasını sağlayan, yok sayılamayacak bir gerekliliktir bu aynı zamanda.
Hesse yüksek ülkülerle günlük dünya arasında sıkışıp kalmanın hikayesini, bir aşamadan sonra kendini tanıma çabalarını, öze inmenin gerekliliğini ve zorluğunu bu zorluğun getirdiği açmazı bilmesine karşın kendini bundan alamamıştır.
Huzur bilmeyen bir insan
Bozkırkurdu huzur bilmeyen bir insan. Hayatı güçlü ve olağanüstü bir güzellikte duyumsar. Anlık mutlulukların insanıdır. Mutlulukların köpüklü dalgaları engin acılar denizinin üzerinde o denli yüce ve şaşırtıcı bir hızla yayılır ki, saçtıkları ışık başkalarını da duygulandırır ve büyüler. Acılar ummanından sıçrayan bu mutluluk dalgalarının köpükleri sanat yapıtlarını yaratır, bir insan bir iki saatliğine yazgısının üzerine yükselebilir, mutluluğu bir yıldız gibi parlar; görenler kendi mutluluk düşlerini onda görüp sonsuzluğu anlarlar.
Tüm bilginin, tüm zekanın, her adımın ve ileri diye ifade edilen değer yargılarının duygusal felsefesinin avuntusunda yeniden anlamlandırılarak düşsel bir biçimsellikle kendini bulduğu bu eseri okuyanlar düşünceyi tıkayan tüm negatif unsurların bu eserde nasıl da ustaca tuz-buz edildiğini hayretle göreceklerdir.
Bozkırkurdu: Hesse’nin otobiyografik eseri
Bozkırkurdu, yazarı Hermann Hesse’nin en çok otobiyografik özellikleri taşıyan romanları arasındadır. Ama kişisel ayrıntılar yalnızca bir aydının umarsızlığını dile getirmek için değil, bunun ötesinde, düşünebilen bir insanın, duygu ve düşünce dünyasının ürettiği soylu duyguların ve düşüncelerinin yanısıra ilkel dürtülerin insanı da olduğunu da kavramasını, yüksek ülkelerle günlük dünya arasında kalışını, kendini tanıma çabalarını, özeleştirinin zorluğunu ve bunların getirdiği açmazı bilmesine karşın hiçbirinden kopamayışını anlatmak için kullanılmıştır. Belirli bir aşamaya geldiklerinde Harry Haller gibiler için bu dünyayla uzlaşmanın tek yolu mizahtır. Thomas Mann’ın dediği gibi, Bozkırkurdu, Ulysses’ten pek farklı olmayan deneyimsel bir yolculuk, bir yürekliliktir ve bu nedenle yirminci yüzyılın en önemli edebi belgeleri arasında yer alır

Romantizmin Son Şövalyesi

Kitaplarının neredeyse tamamı dilimize çevrilen Hermann Hesse, 20. yüzyılın en çok okunan Alman yazarı olarak kabul ediliyor.
“Ben kendimi hiçbir zaman içinde yaşadığım toplumun sorunları dışında tutmadım, beni eleştiren kimi politik görüşlü kişilerin iddia ettiği gibi fildişi kulede de yaşamadım. Beni en çok ilgilendiren şey, her zaman birey ve onun kişiliği olmuştur, devlet, toplum ya da kilise değil”
sözleriyle özetlediği dünya görüşünü Nazizm döneminde bir nebze olsun değiştirmiş ve devlet, toplum onu artık ilgilendirir olmuştu.   kitabını Nazi Rejimi onaylamayınca yılmamış, ilk baskısı İsviçre’de yaptırmıştır.
1960’lı yıllardan başlayarak, düzenlerin radikal değişimini isteyen fakat devrimci program ve liderlerin peşinden gitmemeye direnen genç nesiller Hermann Hesse’nin eserlerine sarılır. Özellikle 1962’de yazarın ölümünün ardından Amerika’da başlayan öğrenci hareketlerinde, Vietnam savaşı karşıtlarının kapış kapış okuduğu bir yazar olur.
Hugo Ball’ın “Romantizmin ihtişamlı ordusunun son şövalyesi” dediği Hermann Hesse’nin eserlerinin ortak bir yanı vardır: Tümü de günümüz yaşam sorunlarını çözümlemede bireye gerekli olan yepyeni, A. Ömer Türkeş’in bir yorumuyla sonlandıralım.
İki dünya savaşı görmüş, savaşın yıkımını yaşamış biriydi Hemann Hesse. Bu nedenle Nazizmin gelişmesini engelleyecek bir güç olarak gördüğü aydınların umursamazlığına öfkeliydi. föyton çağı”tasviri de 1930’ların kültürel iklimini canlandırıyordu aslında;
“Burada yadırgatıcı olan şey, bunları her tanrının günü yiyip yutarcasına okuyan insanların varlığından çok, isim ve paye sahibi, iyi eğitim görmüş yazarların kof ilginçliklerin pek geniş kapsamlı tüketimine, ‘tüketelim’ parolasıyla ön ayak olmasıdır. Ne var ki bu insanlar hiç de kendi halinde çocuklar ya da bir masal dünyasında yaşayan Phaiakia’lılar değillerdi, daha çok politik, ekonomik ve ahlaksal çalkantı ve sarsıntılar ortasında, korkuyla yaşamını sürdüren kimselerdi, bir sürü savaşa girip çıkmış, pek çok iç savaşa katılmışlardı; kültür sahibi olmaya yönelik oyunları yalnızca sevimli, anlamsız çocukluklar değildi, söz konusu oyunlar, gözlerini kapayıp çözüme kavuşturulamamış sorunlardan ve kıyametin kopacağına ilişkin korkulu önsezilerden kaçıp olabildiğince masum bir hayaller dünyasına sığınmak gibi güçlü bir gereksinimi karşılıyordu”.
Ahmet Arpad
Cumhuriyet Kitap Eki 27 Haziran 2002