Tuesday, June 26, 2012

Çok seviyordum öldürdüm!

 Ayşe Önal bu kitabıyla Türkiye’de kadına yönelik şiddeti konu edinen çalışmalara önemli bir katkıda bulunuyor. Kitabın özgünlüğü, kadına yönelik şiddeti, mağdurların gözüyle değil, birebir faillerin anlatımıyla izlemesi. Cezaevlerinde “namus cinayeti” hükümlüleriyle uzun görüşmeler yapan Önal, okurun tahammülünü ve sinirlerini zorlayan dokuz erkeğin anlattıklarına yer veriyor. Annesinin, kardeşinin ya da eşinin gözlerinin içine bakarak “seni öldüreceğim” diyen bir erkeğin ruh dünyasını ve daha da önemlisi bu beyanlar aracılığıyla, kadına dair algıyı yansıtması bakımından da dikkat çekiyor.
 
NAMUS CİNAYETLERİ
 Ayşe Önal
 İstanbul Kültür Üniversitesi Yayınları,  158 sayfa 2012

Niçin Öldürdüler? (Honour Killing)

 Öldürmek istememişti aslında. Sadece isterse yapabileceğini göstermek istemişti...

"O evi ancak cesedin terkeder" dedi büyük ağabeyi Mehmet Sait. Böylece umut kapısı tokat gibi çarptı Zehra'nın yüzüne.

"Beni öldürsen bile o eve geri dönmeyeceğim, Sait" sözleri bir çırpıda çıkıverdi ağzından. Oysa ağabeyinin duymak istediği sözler bunlar değildi. Ailesindeki hiçbir kadın ona bu şekilde kafa tutamazdı. Kızkardeşini sarstı, tokatladı, sözlerini derhal geri almasını istedi Mehmet Sait. Onu yere düşmüş gördüğünde ise kısacık bir an için bile olsa kalbine bıçak gibi bir acı saplandı. Ama sonra, kocasından ayrıldığı takdirde, kızkardeşinin cinselliğinden yararlanmaya kalkacak delikanlılar aklına geldi. Kahvede kızkardeşiyle ilgili yayılacak müstehcen dedikodular da cabasıydı. Zihninde canlandırdıkça bunları, tepesi attı yeniden; vurmaya devam etti.

"Topla eşyalarını, seni geri götüreceğim" dedi.

Zehra ağabeyinin ayaklarına sarıldı: "Ondan daha yaşlı olduğum için beni istemiyor. Senin bir ağabey olarak hiç mi gururun yok? Beni, istemeyen bir adama geri götürüyorsun. Öldürsen bile geri dönmeyeceğim!"

"Zehra'nın "Öldürsen bile" deyişi Mehmet Sait'in beynine adeta bir teşvik unsuru gibi çakılı kaldı o günden sonra. Zehra, ağabeyinin bunu asla yapamayacağını sanıyor olmalıydı. Kendi kanı, kendi canı olan Zehra, onu ve yapabileceklerini küçümsemişti...

Mehmet Sait, tetiği çekmeyi gerçekten istemiş miydi? Bunu kendisine defalarca sordu sonradan. İstemediğini biliyordu. Sadece Zehra'ya isterse yapabileceğini göstermek istemişti. Zehra'nın bunu bilmeye fırsatı olmadı zaten, oracıkta ölüverdi. Mehmet Sait'in hafızasında kalan ise 2 silah atışı oldu, 2 atış birbiri ardısıra...

Mehmet Sait, karakola teslim olduğunda, polis ona nazik davrandı, "kader kurbanı" olduğunu söyleyerek. "Olur böyle şeyler, kader böyleymiş" dediler...

Ailevi nedenlerle cinayet işleyenler, bu toplumun her kesiminde saygı görürler. "Kader kurbanları" oldukları düşünülerek "gerçek suçlu"lardan ayrı tutulurlar... Zehra'nın cenazesini ne ailesi ne de kocası sahiplendi. Talihsiz kadın, sessiz sakin bir ikindi saatinde, hükümet görevlileri tarafından kimsesizler mezarlığına gömüldü. Ama hakkındaki dedikodular, uzun süre dilden dile yayılmaya devam etti arkasından. Şehir, namus cinayeti haberleriyle çalkalandı durdu.    

Uzunca bir aradan sonra yeniden merhaba... "Dünyanın En Cesur Gazetecisi" ödülünü almış olan tek Türk gazeteci Ayşe Önal'ın "Niçin Öldürdüler?" adlı kitabından bir kesitle başladım. Daha doğrusu, kitabın Türkçe'si olmadığından İngilizce'sinden bir parça çevirmeye çalıştım. Töre cinayetlerini konu alan, üstelik bir Türk yazara ait olan bu kitap, 2008'den bu yana Çince de dahil tam 25 dile çevrilmiş iken "Neden Türkçe'si yok?" diye sorabilirsiniz. Sayısız ödül de almış olan kitabı, her nedense Türkiye'deki hiçbir yayınevi yayımlamaya yanaşmamış! Ayşe Önal da kendi parasıyla bastırmak istemediği için kitabın neredeyse her dilde baskısı olmasına rağmen Türkçe baskısı yok. Bütün dünyanın ilgi gösterdiği bu kitabı Türk yayınevlerinin kitabı basmak istememelerine bakılırsa, töre cinayetleri bizim ülkemizin değil de başka başka ülkelerin sorunu olmalı! Öyle ya, bizim töre cinayetleriyle uzaktan-yakından hiçbir ilgimiz olmadığı için üzerimize alınmıyoruz; böyle bir kitabı okumaya da hiç ihtiyacımız yok tabii!?

Ayşe Önal, kitabı yazmak için 7 bölgeden 10 cezaevinde toplam 50 hükümlüyle görüşmüş. Namus cinayetlerini araştırmak için Adalet Bakanlığı'ndan bir yıl izin beklemiş. "Türkiye'de hiç kimseyi kadına karşı şiddet konusunda harekete geçiremiyorsun. En liberal erkek entellektüelin bile damarında garip, katı, dinsel bir İslami namus anlayışı vardır. O İslami namus anlayışı da temiz kadından geçer..." diyor.

Mardin Kızıltepe'de 2004'te evli bir adamdan hamile kalan Şemse Allak'ın taşlanarak öldürülmesinden sonra artık gazeteci gibi değil, insan hakları için aktivist olarak savaşmaya karar veriyor. Çünkü o olayda, kadın öldürüldüğü halde evli adam büyük para karşılığı serbest kalıyor, ceza almıyor...

Adıyaman Cezaevi'nde annesini öldürdüğü için yatan Murat'ın sözleri de yazarı oldukça etkilemiş.. Şöyle demiş Murat: "Allah indinde suçluyum çünkü annemi öldürdüm. Toplum indinde suçluyum çünkü annemi öldürdüm. Kendi vicdanımda suçluyum çünkü annemi öldürdüm. Ama bana annemi öldürmem gerektiğini söyleyen hiç kimse suçlu çıkmadı."...

Bir başka enteresan hikayede ise Remziye ile kocası İsmail var. Remziye, İsmail'e kaçtığı için aşiret peşlerinde. Ama kendi kızkardeşi birisine kaçsa, peşlerine düşeceğini, yakalayıp öldüreceğini söyleyebiliyor hala....

Yazara göre, öldürenler, isteyerek yapmıyorlar bunu. Yoğun geleneksel ve dinsel baskılar altında yapıyor ve sonradan gerçekten pişman oluyorlar. Kahraman gibi karşılanıyorlar içerde. İlk yıl, yaptıklarıyla gurur duyuyorlar. Ama sonradan bunun yükünü taşıyamaz hale geliyorlar. Kalpleri, beyinleri, herşeyleri yaralı. Öldürdükleri kızkardeşleri, anneleri, karıları akıllarına geldikçe hüngür hüngür ağlamaya başlıyorlar.

Yazar, görüştüğü mahkumların anılarını, sırlarını, kısacası tüm yaşamlarını anlatıyor kitapta. İslami namus kavramını yanlış algılayan bir dizi mutsuz aile, bu tür ailelerde kadına karşı baskıcı tutum, şiddet ve namus cinayetleri kitabın özünü oluşturuyor.  "Bu kitap hafif değildir; kumsalda veya halka açık herhangi bir alanda okunacak kitap değildir; gözyaşlarınız sizi mahçup edebilir." diye tanıtmış kitabı İngiliz gazetesi Guardian. İyisi mi evde, yalnızken okumalı. Ama bizim asıl sorunumuz, nerede okuyacağımız değil nasıl  okuyacağımız sanırım. Bir yayınevi sevabına bassaydı da şöyle sindire sindire Türkçe'sinden okusaydık olmaz mıydı?..

* Yandaki resim, namus cinayetlerine karşı başlatılan uluslararası kampanyadan alınmıştır. Buna göre, dünya çapında her gün 13, her yıl 5000 kadın namus cinayeti kapsamında öldürülmektedir.
ALINTI