Yaklaşık
bir on yıl kadar önce ilgim ve sevgim dolayısıyla Elias Petropoulos'un ufak
rebetiko kitabını çevirmiştim. Maddi bir beklentimin olmadığını belirtmeme
rağmen, hangi yayıneviyle konuşsam, önce abartılı bir ilgi, sonrasında ise
maillere cevap vermeme gibi enteresan bir davranış gördüm. Ben de madem öyle,
rest çekip çeviriyi blog üzerinden tefrika halinde yayınlamaya karar verdim. O
önce 'harika, muhteşem' diye gaz verip, sonra sallamayanlar telif melif diye
gak guk etmeye kalkarsa da korkum yok. Zaten Petropoulos vefat etti, eşinin de
bir ayağı çukurda. Kitabın ingilizceye çevirmeni Ed Emery yakın dostumdur, bir
şey olursa benden yana tavır alır. Sıkıntı yok, içim rahat.
Kitabın
türkçeye çevirisine dair bir önsöz yazmıştım, önce onu yayınlayayım. Sonra da
bölüm bölüm kitabı tefrika edeceğim. Şöyle geriye dönüp baktığımda, önceden
daha ciddi, akademikimsi yazıyormuşum onu fark ettim, şimdi iyice lakayıt ve
berduş olduk.
Türkçe
çeviriye önsöz
Rebetiko
esasında hiç yabancısı olmadığımız, diğer yandan ise Bülent Aksoy’un 'Music
that fell into oblivion' (2005) isimli seminerinde belirttiği üzere unutulmaya
yüz tutmuş Anadolu kökenli bir müzik türü ve aynı zamanda kendine özgü
kurallarıyla birlikte bir yaşam biçimi. Ancak burada ne müziğin kökeninden ne
de kültürel boyutlarından söz edeceğim. Bu görevi kitabın ingilizceye çevirmeni
Ed Emery ve yazarı Elias Petropoulos çok daha güzel bir biçimde zaten ifade
ettiler.
***
Atina'da
doğup, Selanik'te büyüyen Petropoulos, anarşistliği ve din ve milliyetçilik
karşıtı yazıları yüzünden hapis yatıp, sonrasında Paris'e yerleşmek zorunda
kalmış. Petropoulos’un bibliyografyasına bakıldığında onun ne kadar çeşitli
konular üzerine yazdığı ve gündelik hayatın detayları üzerine nasıl durmadan
bir şeyler ürettiği kolaylıkla anlaşılabilir. Dünyada ilk kez yayınlanan
eşcinsel argosundan, Karagöz ve yeraltı dünyasına, Yunanistan’daki mezarlara,
kuş kafeslerine, türk kahvesine, balkonlara kadar ve daha bir çok konuda yazdı
Petropoulos. Ve tabi, şu ana kadar rebetiko üzerine yazılmış en geniş kapsamlı
kitabın da yazarı kendisi. Ömrünün büyük kısmını yeraltı dünyasının
inceliklerini anlamaya adamış Petropoulos, vasiyeti gereği yakılarak, külleri
bir kanalizasyona döküldü. Böylece de içinde güzeli, çirkini, iyisi, kötüsüyle
her şeyi barındıran lağıma ya da yeraltı dünyasına hakiki anlamda karışmış
oldu.
Eşi,
Elias Petropoulos'un küllerini lağıma döküyor, (1:09'dan sonra)
Petropoulos’un
yalnızca Yunanistan’da Türk Kahvesi kitabı Herkül Milas sayesinde dilimize
çevrildi. Orada ve bu kitapta da açıkça görüldüğü üzere Petropoulos’un amacı
her şeyin kökeninde Yunanlılık arayan akademisyenlerin, milliyetçilerin ve din
adamlarının façasını, onlara inananların ise ezberini bozmaktı. Hatta Yunanistan’da
Türk Kahvesi kitabının amacının açıkça kahve ve kahvehaneleri anlatmak değil,
Yunanlıların ırkçılığına karşı çıkmak olduğunu belirtiyordu (1995: 85). Zaten
daha kitabın giriş cümlesinden birilerini kızdırmak istediği apaçık bellidir.
Şöyle başlıyor kitabına Petropoulos: “Çağdaş Yunanlılar’ın babaları sayılması
gereken Türkler’in bize miras bıraktıkları bir çok iyi ve kötü şeylerin
arasında kahve de yer alır; ünlü Türk kahvesi. (1995:11)”
Petropoulos’un
itirazları kahveyle sınırlı kalmıyordu. Örneğin bir kitabında, bir Türk
gemisini batıran, sonradan milli kahraman ilan edilen kaptan Voçis’in esasında,
Yunan değil, Yunanlılar’ın aşağı gördükleri bir Arnavut olduğunu belgeleriyle
açıklıyordu. Tabi burada, merhum Hrant Dink’in, Sabiha Gökçen’in bir Ermeni
kızı olduğunu yazdıktan sonra kendisine gelen tepkileri hatırlayıp üzülmemek
elde değil.
***
Sözü
fazla uzatmadan, çeviri konusunda bir kaç hatırlatma yapıp sıramı savacağım.
Yukarıda da bahsettiğim üzere, çeviri ne yazık ki orjinal Yunanca’dan değil
İngilizce’den yapıldı. Ancak hem Türkçe’de Gail Holst’un ‘Rembetika’ kitabının
dışında rebetiko üzerine yayınlanmış başka bir kitap bulunmamasından ve hem de
bir daha ne zaman rebetiko üzerine yeni bir kitap yayınlanacağı belli
olmadığından çeviri üzerine hassasiyet göstermeye dikkat ettim. Gerekli
gördüğüm yerlerde Ed Emery’nin yardımına başvurdum. Bunun yanı sıra “·” ile belirtilen
dipnotlarda okuyucu için daha bilgilendirici olmaya çalıştım.
Toprağı
bol olsun, sevgili hocam H. Ünal Nalbantoğlu (hakkındaki yazı için buraya),
çevirinin hem zorunlu bir ihanet hem de dostluk kurmak olduğunu söylerdi.
Sorumlulukla yürütülen bir edebiyat çevirisinin bilişsel değerlere sahip
olmasının yanı sıra ahlaki değer yüklü bir adabının olduğuna inanırdı. Bunu
değerlendirmek de öncelikle siz okuyucunun görevidir. Bol keyifli okumalar.
Not:
Petropoulos hakkındaki harika belgeseli buradan
izleyebilirsiniz.
Buyur
buradan yak!
http://www.cukurcumatimes.com/2014/05/elias-petropoulosun-rebetiko-kitab.html