Saturday, February 9, 2013

Pierre Joseph Proudhon



TUĞBA COŞKUN  
  
Fransız yazar ve iktisatçısı.(1809-1865) Küçük-burjuva sosyalizminin klasik temsilcisi. Bir yoksul köylünün oğlu olan Proudhon, Paris'te, Marsilya'da ve başka kentlerde düzeltmen olarak çalıştı. Bir süre Besançon'da bir basımevi yönetti.

Mülkiyet Nedir?'i yazmıştır; bu kitap, 1840'ta yayınlanır ve içinde şu ünlü tümce vardır: "Mülkiyet, hırsızlıktır." 1846'da yayınlanan Ekonomik Çelişkiler ve Sefaletin Felsefesi'ne, Marx, Felsefenin Sefaleti ile karşılık vermiştir. Proudhon, aynı zamanda, Fransız sosyalist işçi hareketi üzerinde derin bir etki yaratan İşçi Sınıfının Siyasal Yeteneği'ni (1851) yazmıştır.
Anarşi ..., bilim ve hukuğun gelişmesiyle oluşan özel ve kamusal bilincin tek başına düzeni sağlamaya ve tüm özgürlükleri garanti etmeye yeterli olduğu bir hükümet veya anayasa biçimidir. ... Polis, önleyici ve baskıcı yöntemler memuriyetliğinin, vergi v.b. kurumları en aza indirilmiştir; ... monarşi ve yoğun merkezileşme ortadan kaybolur, (bunun yerini) komüne dayanan federal kurumlar ve yaşam tarzı alır."  (NOT: "Komün" belediye anlamına gelir).
Son tahlilde, bir küçük-burjuva ütopyacısıdır, kanıtlarından hiçbiri, Marx'ın eleştirisi karşısında tutunamamıştır ve gericilik, onunla, sık sık övünebilmiştir. 1848 Devriminin ertesinde kurucu meclis üyeliğine atanmıştır. 2 Aralık 1851 Hükümet Darbesi sırasında da sosyal adaletin zaferini sağlamak için Louis-Napoleon'a güvenmiştir.

Mütevazi köylü kökeniyle Proudhon, anarşist filozoflar arasında nadir rastlanan birisidir. Yaşamına inekleri güderek, ve çiftlik işleri ile uğraşarak başladı. Annesi Catherine Simonin onun eğitim alması için oldukça kararlıydı; ailesi 1820'de şehire göç edince onu okula kaydetmek için düzenlemeler yapıldı. Okul giderleri babasının patronunun bağlantıları sayesinde karşılandı. Ama yine de yeterince parası olmayınca, alamadığı kitapları "unutması" yüzünden okulda cezalandırılması oldukça rutinleşmişti. Her ne kadar üniversiteye devam etmek niyetindeyse de, ailenin mali sıkıntıları mezuniyetinin ardından yüksek eğitime devam etmesine olanak tanımadı ve böylece yeteneklerini onu daha sonra pekçok anarşisti ortaya çıkaracak olan, ama ilk defa kendini anarşist olarak adlandıracak olan Proudhon'u ortaya çıkaran bir meslek olan basım işine yöneltti.

Yüzyılın ortasına gelindiğinde, Proudhon Fransa'daki en önde gelen solcu entellektüel olmuştu; ve bu bağlamda Avrupa'da Marx'ın veya Bakunin'in şanını oldukça aşmıştı. Hyams'ın belirttiği üzere; Proudhon, Marx, Bakunin, Blanqui, Blanc, Herzen, Lassalle ve Engels ile beraber sosyalizmi ortaya çıkaranlardan birisiydi. Bunların arasında Proudhon 19. yy.'ın işçi hareketi üzerinde en köklü etkisi olan kişiydi; ve onun fikirleri, aralarında kişisel olarak Proudhon'u tanıyan Tolstoy ve Bakunin de bulunduğu, pekçok tanınmış anarşisti etkiledi. Aslında yaşamı boyunca Proudhon büyük bir arkadaş çevresine, ve ünü yayıldıkça da bir tanıdık çevresine sahip oldu. Proudhon için arkadaşlık, cinsel sevgi veya evlilikten daha değerliydi.

Kamuoyu tarafından geniş ölçüde bilinen birisi olmadan önce, Proudhon kırsal kesimi gezerek mesleğini yapabileceği bir iş aradı. 1832'de, vatandaşı Alexis de Tocqueville'nin ABD'yi gezmeye başladı sıralarda, Proudhon da iş aramak üzere kendi "Fransa Turu"na başlamıştı. Bu süreçte, kendisini iş aramak için Fransa'da gezinmek zorunda bırakan yoksulluk koşullarının sadece kendi şehrine özgü olmadığını gördü. Bir yerden başka bir yere geçebilmesine yetecek kadar iş buluyor olsa da, kalıcı bir iş bulma çabalarında pek başarılı olamıyordu. Bu deneyimler ekonomik adaletsizlik konusunda oluşmakta olan sezgilerine katkıda bulundu. Bu adaletsizlik sezgisinin tohumları, "soylularla olan tüm anlaşmazlıklarda küçük çiftçiler ve zanaatkarların sözcülüğünü ve liderliğini yapan; oyunun kurallarını takmayan ve onlara karşı kızgın olan; ...ve, cüssesiyle yasak bölgeden geçen tehlikeli işlere girişen bir kişi olarak, yerel toprak sahiplerinin "avlak bekçileri (oyun hayvanlarının bakıcılığını yapan kişiler)" ile olan kavga ve çatışmalarda her zaman yer alan bir kişi olan", anne tarafından büyükbabası Tornesi Simonin'ce atılmıştı. 1833'de kardeşinin askeri fonlarını suistimal eden yüzbaşısını ihbar etmekle tehdit etmesinin ardından gizemli bir şekilde öldüğü haberini almasından sonra, Proudhon varolan düzenin amansız bir düşmanı haline geldi. Lenin'e benzer şekilde, Proudhon'un otoriteye karşı kızgınlığı da kardeşinin bozuk otoritenin ellerindeki ölümünden kaynaklanmış olabilir (Lenin'in kardeşi hakkında, bakınız Buzinkai, D. "V. İ. Lenin: Adolescent Rivalry and Identification", 1982 Kuzeydoğu Siyaset Bilimi Topluluğu Yıllık Toplantısı'nda sunulan bir makale).

1832'nin sonbaharında Besançon'a geri dönmüş olan Proudhon'a Fouriériste gazetesinin editörlüğü teklif edildi. Baskıcı olarak çalışması onun geniş bir ölçekteki entellektüel tartışmalara erişmesine imkan vermişti, ve bu raslantı sayesinde de geniş bir eğitim almış oldu. Kendi kendisine Latince öğrendi ve Latince metinlerin çokça talep edilen dizgicisi oldu, ve en sonunda çok daha prestijli olan "düzeltmenlik" görevine getirildi. Bu eylemleri sayesinde o günün çeşitli yazarları ile ilişkiye geçti; ve nihayetinde akademik bir kökeni olmamasına rağmen, tam bir bağımsızlıkla araştırmalarını sürdürmesine olanak tanıyacak bir burs kazanmayı başardı. Bu onun doğuştan gelen zekasının bir gücüydü.
Yıllarca doğum yeri Besançon ile Paris arasında mekik dokuyan Proudhon asla başkentin çekiciliklerini takdir edecek kadar olgunlaşmadı. Bununla beraber, alfabenin harfleri ve Pazar gününün tatil günü olmasının önemi üzerine makaleler yazarak, inceleme araştırmalarına devam etti. Bu sonraki makalesinde anarşist geleceğinin parıltıları o kadar belirgindi ki, makalesi bronz madalya kazanırken, mali destekçisi sponsoru radikal düşüncelere kayması nedeniyle onu uyarmaktaydı. Bu arada iki ortağı ile birlikte kendi basımevini kurarak, kendisinin ve diğerlerinin çalışmalarını yayınlamaya başladı. Ama açıkça siyasi olan ilk eserini yayınlamak için diğer yayıncıları tercih etti. What is Property? An Inquiry into the Principle of Right and of Government (Mülkiyet nedir? Hak ve Yönetim İlkeleri Üstüne İnceleme) adlı eseri ilk defa Proudhon'un kamuoyu önünde tanınmasını bazıları pek olumlu olmasa da sağladı. Kendine has bir jestle, kendisine burs sağlayan ve kendi ihsanları sonucunda yazdığı ürünle skandala yol açacağı kesin olan kitabı Besançon Akademisi'ne atfetti. Bu çalışmasında, "kendi payına hiç bir çaba harcamadan başkalarının emeğini sömürmek için mülkiyetini üretici olmayanın üreticiye dayattığı; faiz, tefecilik ve kira olarak ayırdedilebilen mülkiyeti kullananı suçluyordu. "Malik olma" (kullanım hakkını elinde bulundurma) anlamındaki mülkiyete, yani insanın çalışması ve yaşaması için gerek duyduğu ev, toprak ve araçları kontrol etme hakkına karşı hiç bir düşmanlığı yoktu; bunu özgürlük için gerekli temel taşı olarak değerlendiriyor ve bunu tahrip etmeyi hedeflemesi nedeni ile Komünizmi eleştiriyordu". Proudhon'un fikrini anlamak için, malik olma ile mülkiyet arasındaki farkı; yani yalın bir ifade ile bir aşığı malik olan, kocayı ise mülk sahibi olan şeklindeki karşılaştırılmasını kavramak gerekir! Proudhon için Mülkiyet yasal bir kavramken, Malik Olma ise bir gerçektir.

Godwin'e benzer bir şekilde mülkiyete karşı saldırısını adalet kavramı üzerine oturtur: "Ben bir sistem kurmuyorum. Ben ayrıcalığın sona erdirilmesini, köleliğin kaldırılmasını, hakların eşitliğini ve yasanın geçerli olmasını talep ediyorum. Adalet, herhangi sıradan bir şey değildir. Bu fikrimin alfası, omegasıdır" . "Emeğin tek başına değerin temeli olduğunu, ama bunun emekçiye mülkiyet hakkı tanımadığını, çünkü onun emeğinin ürünün yapıldığı malzemeleri yaratmadığını savunur. 'Ürünlere erişim hakkı genele açık değildir; araçlara erişim hakkı ise genele açıktır' " . Proudhon İskoçyalı politik iktisatçı Thomas Reid'den şu alıntıyı yapıyor: "Yaşama hakkı yaşam araçları (-na erişim) hakkı demektir, ve masum bir insanın yaşama hakkına saygı gösterilmesini gerektiren adalet kuralı, aynı zamanda yaşam araçlarından yoksun bırakılmamasını da ifade eder: bu iki hak eş derecede kutsaldır ... Başkasının emeğini engellemek, onu zincire vurmak veya hapse tıkmakla eş olan bir haksızlığı ifade eder, ve aynı gücenme duygusunu hareketlendirir" . Proudhon bu ilkeyi kabullenir, ve bu uslamlamayı mantıki çıkarım yapmak mantıki sonuçlarına vardırır. Eğer yaşama hakkı varsa, yaşama araçlarına erişim hakkı da olmalı; ve yaşama hakkı herkes tarafından eşit bir şekilde paylaşıldığı için, yaşama araçlarına hakkı da eşit bir şekilde paylaşılmalıdır. Proudhon şöyle uslamlıyordu: "İnsanın yaşaması için emeğe ihtiyacı vardır; sonuçta, çalışabileceği araçlar ve malzemelere gereksinimi vardır. Onun üretme gereksinimi onun hakkını oluşturur; ve onun hakkı, benzer anlaşmalar yaptığı arkadaşlarınca garanti altına alınır" . Böylece toplum, mülkiyeti korumak için değil üretim araçlarına erişimi korumak için şekillendirilir.

Proudhon için mülkiyet ve toplum birbiriyle uyuşmaz. What is Property'nin ikinci bölümünde Proudhon şunları yazıyor: "Mülkiyet ... toplumun dışında varolan bir haktır; çünkü eğer her bir insanın refahı toplumsal refah olsaydı, koşullar herkes için aynı olacaktı ... Bu nedenle eğer biz özgürlük, eşitlik ve güvenlikle ilişkiliysek, biz mülkiyetin hatırı ile ilişkili değiliz; böylece eğer mülkiyet doğal bir hak ise, bu doğal hak toplumsal değil, toplum-karşıtı bir haktır. Mülkiyet ve toplum birbiri ile kesinlikle uyuşmaz. İki mülk sahibini birbiriyle ilişkilendirmek, iki mıknatısı zıt kutuplarından birleştirmek gibi bir şeydir. Ya toplum ortadan kalkmalıdır, veya toplum mülkiyeti ortadan kaldırmalıdır"

Bu görüşün merkezinde eşitlik ilkesi bulunmaktadır. Haklar, tanımsal olarak, eşit haklardır. Özgürlük herkes için özgürlük olmalıdır, çünkü, "Özgürlük insanın asli (ilk) halidir; özgürlükten vazgeçmek insanın niteliğinden [nitelikli olmasından] vazgeçmek demektir" . Bu görüşü ilk kısmın sonunda, ikinci bölümde özetler; " ... özgürlük mutlak bir haktır, çünkü insan için mühim olan kendisi üstünde hakimiyet kurulamamasıdır; varoluşun mutlak gerekli şartı olan eşitlik mutlak bir haktır, çünkü eşitlik olmadan toplum var olamaz; güvenlik mutlak bir haktır, çünkü her insanın gözünde kendi özgürlüğü ve yaşamı diğerlerininkiler kadar değerlidir. Bu üç hak mutlaktır; yani toplumun her üyesi verdiği kadarını aldığı için, hiç bir azalmaya veya artışa maruz kalmaz yaşamda ve ölümde; özgürlüğe özgürlük, eşitliğe eşitlik, güvenliğe güvenlik, vücuda vücut, ruha ruh" . Bu toplumla evlenme sözü vermeye eş değerdir. Bu evliliği korumak için, sahiplik anlamında mülkiyet ortadan kaldırılmalıdır; çünkü savaş, şiddet, suç ve diğer toplumsal hastalıklar hep bu mülkiyet eşitsizliğinden kaynaklanmaktadır.

Bu mülkiyet görüşü, Woodcock'un dikkat çektiği üzere köylülerin mülkiyet ilişkilerine bakış açısını yansıtır. Proudhon 19. yy.'ın sanayileşmesi hakkında çok az bilgiye sahipti. Onun deneyimleri bir köylü ve bir küçük dükkan sahibi olaraktı. Bununla beraber, (onun bakış açısı) tarımsal bir toplumdan sinai bir topluma geçiş hakkındaki temel noktaları kavrayan bir bakış açısıydı, ve de açıkça pekçok çağdaşının paylaştığı bir bakış açısıydı. What is Property'nin ona sağladığı ün, hayatının geri kalanında onu radikal siyasetin ön saflarına doğru iteledi aslında bütün bir 19. yy.'da ve İspanya İçç Savaşı'nda da. 1848 devrimleri patladığında Marx'tan daha iyi tanınan ve çok daha etkili bir şahsiyetti. Ünü 1848'de, daha sonra konuşmalarında işçi sınıfının artan gücüne dikkat çekeceği, Ulusal Parlamento'ya seçilmesine yol açtı. 1842 gibi erken bir tarihte Proudhon şunu ifade ediyordu: " 'İşçiler, emekçiler, halktan insanlar, reform girişimi sizindir ... Yeni sosyalist devrim ... işyerlerindeki savaşla başlayacaktır' diye günlüğüne yazıyordu; ve Latin Sendikalizminden İspanyol İç Savaşına kadar yankılanacak şu ek düşüncelerini not ediyordu: 'Eğer siyasi bir devrim aracılığı ile oluşursa, toplumsal devrim ciddi fedakarlıklar yapacaktır' " .

Proudhon'un düşüncelerinin ana temaları çalışmalarının çoğu boyunca değişmemiştir. Yukarıdan siyasi devrimi eleştirmiş, Marksist gelenekten devrimcilerin saplanıp kaldığı sosyalist görüşün karanlık yanlarını açıkça ortaya koymuştur. Ne amaçla organize edilmiş olursa olsun merkezi hükümet, merkezsizleşmiş ve karşılıkçı ekonomi tarafından karşı çıkılması gereken bir şeytandır. Çalışmalarında hep gözlenen federalist tema, gelişmekte olan ulus devletlerin merkezileşmesine karşı çıkmak için tasarlanmıştır. Bu federalizm ABD veya İsviçre'de takip edilen federalizmden oldukça farklı olan bir federalizmdi. Bu, yukarıdan "gelen" (intikal eden) (bir güçten ziyade) gerçek gücün yerel düzeyde konuşlandığı bir federalizmdi. Nihayet, işçi sınıfını, en sonunda kendi özgürlüğünü kazanacak özerk bir devrimci güç olarak tanımlıyordu.

Kaynak:"Proudhon and Anarchism: Poudhon's Libertarian Thougt and the Anarchist Movement".
 Pierre-Joseph Proudhon, Yazışmalar, 1874-5.
Kaynak: "Paris Komünü - 1871 Büyük Fransız İşçi İhtilali" (1968), G. Bourgin ve A. Adamov, Ağaoğlu Yayınevi - (Çeviri; A Tokatlı ve G. Üstün).

 Kaynak: "Proudhon: A Biography", Dana Ward.
  
Marksa Yazdığı Mektup

Lyon, 17 Mayıs 1846
Aziz Dostum Bay Marks,
Amacını ve düzenleniş tarzını çok yararlı bulduğum yazışmalarınızda muhataplarınızdan biri olmayı memnuniyetle kabul ediyorum. Bununla birlikte, size ne sık sık ve ne de uzunca yazmayı taahhüt edemeyeceğim; tembel tabiatli bir kimse olmama eklenen her çeşitten uğraşılarım beni yazışma konusunda büyük gayretler göstermekten alıkoyan başlıca nedenlerdir. Ayrıca, mektubunuzun bazı noktalarına bakarak edindiğim kanaat dolayısıyla bazı ihtiyati kayıtlarda da bulunmak istiyorum.
İlkin, örgütlenme ve gerçekleştirme konusundaki fikirlerim şu anda hiç olmazsa ilkeler bakımından tamamen kararlaştırılmış durumda olmasına rağmen, eski ya da şüpheci tavrı daha bir zaman için muhafaza etmenin benim ve her sosyalistin ödevi olduğunu sanıyorum. Kısaca söylemek gerekirse, hemen hemen mutlak bir anti-dogmatizmi (din ve yetkelerce ileri sürülen ilke ve düşünceleri sorgulamaksızın kabullenmeye karşı çıkma) açıkça söylüyorum.

Toplumun kurallarını ve bu kuralların gerçekleşme biçimlerini, onları keşfetmemizi sağlayan gelişmeyi, isterseniz birlikte araştıralım. Ama, tanrı hakkı için, bütün apriori dogmatizmleri yok ettikten sonra, bu kez de biz kendimiz, halka kendi inançlarımızı kabul ettirmeye çalışmayalım; Katolik teolojiyi devirdikten hemen sonra, bir sürü afarozların yardımıyla, bu kez de kendisi Protestan bir teoloji kurmaya koyulan yurttaşınız Martin Luther'in düşmüş olduğu çelişkiye düşmeyelim. Üç yüzyıldan beri Almanya Bay Luther'in süprüntülerini temizlemekle meşgul; yeni süprüntülerle insan soyunun başına yeni bir iş icad etmeyelim. Bütün görüşleri gün ışığına çıkarmak yolundaki düşüncenizi, bütün kalbimle alkışlıyorum. Güzel ve dürüst bir polemik yapalım; bütün dünyaya, bilgili ve uzak görüşlü bir hoşgörülülük örneği verelim; kendimizi, bu din mantığın dini, aklın dini bile olsa yeni bir dinin havarileri olarak ortaya koymakla yeni bir hoşgörüsüzlüğün, tahammülsüzlüğün önderleri olarak ortaya atmayalım. Bütün itirazları hoş karşılayalım, teşvik edelim. Bütün tardları (dışlama, dışarda bırakma), bütün Mistisizmleri (doğaüstü güçlerin olduğuna ve bunlarla ilişki kurulabileceğine dayanan dinsel dünya görüşü) bozalım, silelim; bir soruna hiç bir zaman bitmiş, tükenmiş gözü ile bakmayalım. En son delilimizi de tükettikten sonra bile, eğer gerekiyorsa yeniden, belagat etkili ve güzel sözler söylemek ve mizahla başlayalım. Bu şartlar olursa topluluğunuza katılabilirim, yoksa hayır !

Mektubunuzdaki o "eylem sırasında" sözü için de bazı gözlemlerim var. Belki de siz hala, bir zamanlar adına devrim denilen ve aslında da bir sarsmadan ( ani sarsma, ani darbe) başka bir şey olmayan şey var olmaksızın hala hiç bir şeyin mümkün olmadığı görüşündesiniz. Çok iyi anladığım, mazur gördüğüm, benim de bir zamanlar paylaşmış olduğum ve son incelemelerimin beni artık etkisinden kurtardığı bir görüş saydığım bu düşünceyi seve seve tartışmak isterim. Başarıya ulaşmak için buna ihtiyacımız olmadığı kanısındayım. Dolayısıyla da, devrimci eylemi toplumsal reform aracı olarak görmememiz gerekir; çünkü bu sözde araç, aslında yanlız kuvvete, keyfi davranışa bir çağrıdan, kısaca bir çelişmeden başka bir şey olmayacaktır. Sorunu kendi kendime şöyle ortaya koyuyorum: Bir ekonomik yolla toplumdan alınmış olan zenginlikleri başka bir ekonomik yolla yeniden topluma geri verme. Ya da başka bir deyişle, Politik İktisat aracılıyla, siz Alman Sosyalistlerinintopluluk , benimse şimdilik hürriyet veya eşitlik demekle yetindiğim şeyi meydana getirecek bir biçimde, mülkiyet teorisini mülkiyete karşı döndürmek. Zira, bu sorunu kısa vadede çözümlemenin yolunu bildiğimi sanıyorum: Yani mülkiyeti mal, mülk sahiplerinin bir havarisi durumuna getirmek ve ona [mülkiyete] yeni bir güç kazandırmaktansa, için için yanarak yok olmak durumunda bırakmayı tercih ediyorum (orijinal çeviride son üç cümlede anlam bozuklukları mevcut).
Şu sırada baskısının yarısı tamamlanmış olan son kitabımda bu konuda daha çok bilgi bulacaksınız.
İşte, sayın filozof dostum, şayet yanılmıyorsam ve ileride mukabele hakkım saklı kalmak üzere elnizin tedip (terbiye etme, haddini bildirme)darbesine maruz bulunmuyorsam, şimdilik o darbeye de memnuniyetle rıza göstererek, halen bu noktada bulunuyorum. Bu arada size Fransız işçi sınıfının durumu ve eğilimlerinin yönü konusundaki düşüncelerimi de söylemek isterim. Proleterlerimiz bilime öylesine susamış durumda ki önlerine yanlız kan içmekten başka bir şey çıkarılmayacak olursa bunu hiç hoş karşılamayacaklarını sanırım. Kısaca, tahrikçi olarak konuşmak bizim için kötü bir politika olacaktır. Sertlik gerekçeleri yeteri kadar vardır; halkın bunun için bir de teşvike bir ihtiyacı yok ...
  
YURTSEVER PROUDHON
Soyut bir enternasyonalizmi (işçilerin vatanı yoktur) benimseyen anarşist ve sosyalistlerin aksine Proudhon bir yurtseverdi. İnsanlar ortak bir coğrafyayı, tarihi, kültürü ve dili paylaşırlar. Normal olarak, yaşamlarının bu yönlerine ve bunların korunmasına yönelik olumlu duygular taşırlar. Bu, soyut enternasyonalistlerin anlamadığı bir şeydir.
"Benim tek sadakatım, sevgim ve umudum Özgürlüğe ve ülkemedir. Özgürlüğe, ... Gal'in (Gal, Fransa'nın eski adıdır) bu kutsal toprağına düşman olan herşeye sistematik bir şekilde karşı çıkarım."

Ancak Fransa milliyetçilerin inandığı gibi bir soyut varlık veya ulus devlet değildi. Fransa topraktır, insanlardır ve onların dili, tarihi ve kültürüdür. Proudhon milliyetçilikten nefret ederdi, ülkesinin pekçok farklı bölge ve kültürden meydana geldiğinin farkındaydı. Bu farklı grup ve yerelliklerin gelişip büyümesini ancak siyasi merkezsizleşme ve federal bir birlik izin verecektir. Daha sonraki anarko-sendikalist işçi kuşakları özgürlük ve patrie'i yurtseverliği biraraya getiren bu duyguları paylaşacaktı. Sendikalistlere göre patrie parazitler ve hainler olarak gördükleri yönetici seçkinler tarafından değil, emekçi insanlar tarafından temsil edilmekteydi.