Anılara dalmak uğruna, şöyle bir karıştırayım dedim, bir kez daha kapılıp gittim. Gerçekten bir ironi başyapıtı ‘Aylaklar’
SELİM İLERİ
‘Şair’ Melih
Cevdet’in unutamadığım şiirleri vardır. Unutamadığım şiir çevirileri de.
Poe’unun öykülerini Fransızcaya Baudelaire çevirmiş. Bunun bir iyi talih olduğu
söylenegelir. Melih Cevdet’in ‘Annabell Lee’ çevirisi olmasaydı, Edgar Allan
Poe, Türk okurunca bunca tanınır mıydı, tartışmaya değer. Daha ilk dize,
“Senelerce senelerce önceydi”, ikide birde kulaklarımda yankıyıp durur.
‘Garip’le başlayarak, Melih Cevdet’in şiirinde birkaç dönem geçip gitmiş. Bazı
dönemlerini yadırgayanlar çıkmış. Aklın, sadece aklın yordamıyla yetinmesini
yadırgayanlar. Mitologyadan zaman zaman çokça esinlenmesini de. Beni de çok etkileyen şiiri, galiba, 1981 tarihli
“Gelinlik Kızın Ölümü”.
‘Denemeci’ Melih
Cevdet’in sadık okuruydum. Ama hemen hep uzağında durarak. Bir ara, bulanık bir
tartışmanın içine düştük. Anday beni “Genç Osmanlı aydını” diye sarakaya aldı.
Geçmişin, özellikle Osmanlı tarihiyle ilintili geçmişin kesenkes yadsınmasından
yanaydı.
Oyun yazarı
Melih Cevdet, ‘Mikadonun Çöpleri’yle tiyatromuza eşsiz bir eser armağan
etmiştir. Bir de ‘romancı’ Melih Cevdet var. Takma adla yazdıkları, kendi
adıyla yazdıkları; Melih Cevdet roman alanında epey emek vermiş. Takma adla
yazdıklarının tümü, öyle sanıyorum ki, henüz kitaplaşmadı. Gazete tefrikası
halinde kalanlar söz konusu. Melih Cevdet, gazete okurunun isterlerini göz
önünde tutarak yazdığı bu romanlarında bile etkileyicidir. 1985 tarihli
‘Aylaklar’ı çok severek okumuştum. Yayımlanışından bir iki yıl sonra okumuştum.
Remzi Kitabevi’nin yayınıydı. Ferruh Doğan’ın romanın ironisine eşdeğerde,
değerli çizimleriyle bezenmiştir bu ilk basım. Yazık ki sonraki basımlarda bu ‘güzellik’ten
-her nedense- yoksun kaldık.
‘Aylaklar’
yenilerde, Everest Yayınları arasında bugünün okurlarına sunuldu. Anılara
dalmak uğruna, şöyle bir karıştırayım dedim, bir kez daha kapılıp gittim.
Gerçekten bir ironi başyapıtı ‘Aylaklar’. Geçmişin sert hesaplaşması ama,
‘yeni’nin bir türlü özümsenmediğini, yerleşiklik kazanamadığını da dile
getirmekten uzak durmamış. Hatta, ‘yeni’ kimileyin trajikomik bir sancı olup
çıkıyor.
Eski servet
suyunu çekiyor
Erenköyü’nde
koca konak. II. Abdülhamit çağından kalma, hep hazır yiyici bir aile. Eski
günlerin saltanatı epeydir sona ermiş. Gerçi Leman Hanım’ın konağında sofralar
yine kuruluyor, konağa gelip gidenler, daha doğrusu konağın yanaşmaları
azımsanacak gibi değil. Ama bir şeyler değişmiş, adamakıllı değişmiş. Eski
servet suyunu çekiyor. Kısacası, Erenköyü’nde bu konak, “ İstanbul ’un öyledir
bahârı” filan demiyor, diyemiyor. Yahya Kemal’in hatırladığı semt ve zamanla,
‘Aylaklar’ınki karşılaştırılsa, kim bilir neler dökülüp saçılır... Konak, köşk
yaşamasının, kalabalık aile geleneğinin bitmeye yazgılı olduğunu duyumsuyoruz.
Bugünkü gibi kesenkes bitmemiş. Ne var ki ‘çöküş’ kapıya dayanmış. Melih
Cevdet, belki, bir tür, ‘Kiralık Konak’ parodisinin ardına düşmüş. Yakup
Kadri’nin içten üzüntüsüne karşılık, gerçekliği serinkanlılıkla, hatta bazen
hain bir zekânın eşliğinde kabul
ediyor.
‘Aylaklar’ bence
edebiyatımızın en güzel romanlarından biri. Ayrıca, perspektif değiştirilerek
yazılmış ikinci bölüm, “Muammer’in Günlüğü”, roman sanatı açısından atak bir
davranışı sergiliyor. Melih Cevdet Anday’ın eleştirmenlerce en sevilen romanı
‘Raziye’ oldu. Fethi Naci, Rauf Mutluay, Vedat Günyol çok sevmişlerdi. Arada
–harikulâde bulduğum- ‘Gizli Emir’ güme gitti. Hâlâ birebir ‘yaşadığımız’
‘Gizli Emir’. ‘Aylaklar’ ve ‘Gizli Emir’! İkisini de salık veririm.
ANI
Bir çift güvercin
havalansa
Yanık yanık koksa
karanfil
Değil bu anılacak
şey değil
Apansız geliyor
aklıma
Neredeyse gün
doğacaktı
Herkes gibi
kalkacaktınız
Belki daha uykunuz
da vardı
Geceniz geliyor
aklıma
Sevdiğim çiçek
adları gibi
Sevdiğim sokak
adları gibi
Bütün sevdiklerimin
adları gibi
Adınız geliyor
aklıma
Rahat döşeklerin
utanması bundan
Öpüşürken bu
dalgınlık bundan
Tel örgünün
deliğinde buluşan
Parmaklarınız
geliyor aklıma
Nice aşklar
arkadaşlıklar gördüm
Kahramanlıklar
okudum tarihte
Çağımıza yakışan
vakur, sade
Davranışınız geliyor
aklıma
Bir çift güvercin
havalansa
Yanık yanık koksa
karanfil
Değil unutulur şey
değil
Çaresiz geliyor
aklıma.
Melih Cevdet
ANDAY
Not:
Julius ve Ethel
Rosenberg, 19 Haziran 1953’te, New York’ta idam edildiklerinde, casusluk
nedeniyle idam edilen ilk ABD yurttaşları oldular. Suçlu olup olmadıkları uzun
süre tartışıldı. Bugün, idamları McCarhty döneminin baskıcı havasına
yorulmaktadır.