Biricik ve
Mülkiyeti
alıntılar
“Sen
kaçıksın be insan! Kafasında büyük şeyler ve tanrılar dünyası kuran ve
kurduklarına da inanan sen, hayaletler ülkesi kurup kendini onlara karşı
vazifelendiriyorsun, oysa o, sana
el sallayan bir idealdir. Senin saplantın var! Şaka yaptığımı ya da mecazlı
konuştuğumu sanma, yüksekliklere tutunanları, insanların büyük çoğunluğunu,
neredeyse dünyadaki tüm insanları gerçek deliler olarak görüyorum, tımarhanelik
deliler. ‘Saplantı’ diye neye derler? İnsanları egemenliğine almış bir
düşünceye. (…) Örneğin, pek çok gazetemizde işlenen töre, yasa, Hıristiyanlık
ve benzeri aptal ve boş laflar, saplantı ve kaçıkların zevzekliği değil mi? Ve
içinde gezindikleri tımarhanenin çok büyük olmasındandır ki, özgürce
dolaştıkları sanılmaktadır. Böyle bir kaçığın saplantısına dokunun da görün.
Sizi arkadan vuracak kadar sinsi ve haindir.” (S. 46)
«Cinler yaşıyor!» Dünyaya şöyle bir göz
gezdir ve söyle, her
nesnenin içinden bir cin seni seyretmiyor mu. Şu ufacık ve sevimli
çiçekten gelen ses, ona bu muhteşem güzellikteki şekli veren Yaradanın sesidir; yıldızlar,
kendilerini dizen tinin haberini müjdeliyor, dağların tepelerinden
aşağıya doğru yücelik tini esiyor,
çağlayan sular özlemin tinini haber ediyor ve - insanların ağızından
milyonlarca hayalet konuşuyor. İsterse bütün bu dağlar çöksün, çiçekler solsun,
yıldızlar dünyası yıkılsın, insanlar ölsün - nedir görünürdeki bu cisimlerin batması? Göze görünmeyen tin
ebedi olandır! (S. 37)
Tanrının da insanlığın da işi kendilerine
dayanmaktadır, kendileridir. Benim meselem de benim. Tanrı gibi her şey ve
hiçim, biriciğim.
Eğer Tanrı ve insanlık, sizlerin de
doğruladığı gibi, bir bütünlük iseler, benim de onlardan eksik bir yanım yok ve
"boş" olduğuma dair bir şikayetim de yok. Ben hiçim derken, boş
olduğumu söylemiyorum, bizzat yaratıcı bir hiçim, bir yaratıcı olarak her şeyi
yaratan bir hiç.
Tepeden tırnağa kadar benim olmayan her işe
uğurlar olsun! Sizce benim işim en azından "iyi bir iş" olmalıdır?
Nedir iyi iş, kötü iş! İşim demek zaten ben demek'im. Ve ben ne iyiyim, ne de
kötü. İyinin de kötünün de benim için hiç bir anlamı yoktur. Tanrının işi,
insanlığın işi, gerçeğin işi, iyinin işi, doğrunun işi, özgürlüğün işi ve daha
niceleri. Bunların hiçbiri benim işim
değildir, benim işim sadece benim olandır
ve o genel değil, biriciktir,
benim gibi.
Hiçbir şey benden üstün değildir! (S. 5)
Biricik olduğumu bildiğim andan itibaren
kendimin sahibiyim. Kendine sahip kişi
ancak biricikleştiğinde yaratıcı hiçliğine, doğduğu yere geri döner. İster Tanrı olsun ister insan, benden yüksek
her canlı biricik olma duygumu zayıflatır ve ancak bu bilincin güneşi
karşısında söner. Kendi meselemi
biricikliğim üzerine kurarsam, o zaman meselem kendi yaşamını kendisi yaşayan
geçici ve ölümlü bir yaratıcının meselesidir.
Dolayısıyla ben şunu söyleyebilirim: Meselemi hiçe bıraktım. (S. 412)
Ben, halklar ve insanlık ölünce doğarım.
(...) Sen ey çilekeş Alman halkım – nedir acın, ıstırabın? Canlanamayan bir
düşüncenin acısıdır seninkisi. Daha horoz ötmeden kaybolan hayaletin acısıdır.
Yine de kurtuluşun ve mutluluğun hasretini çeker bu hayalet. (...) Kal
selametle milyonların rüyası, çocuklarının binyıllık despotu, kal selametle!
Yarın seni mezara taşıyacaklar; ve çok yakında kardeşlerin, diğer halklar,
ardından gelecek. İşte o zaman insan alemi gömülmüş olacaktır. Ve ben, kendimin
sahibi ben, onun gülen kalıtçısıyım! (S. 238, 239)
Gerçeğin kriteri benim, ben ise bir düşünce
değilim, düşüncenin üstündeyim yani söylenemez bir şeyim. (S. 400)
Stirner’in söylediği bir sözcük, bir
düşünce ve bir kavramdır; söylemek istediği ise, ne bir sözcük, ne bir düşünce
ne de bir kavramdır. Stirner’in söylediği söylemek istediği değildir ve
söylemek istediği söylenemez. (Max
Stirner: Parerga. Kritiken. Repliken. LSR-Verlag, s. 149)
Biricik bir sözcüktür ve bir sözcüğün
altında düşünülecek bir şey olmalıdır, bir sözcük düşünce içermelidir. Oysa
biricik düşüncesiz bir sözcüktür, düşünce içermez. (Max Stirner: Parerga.
Kritiken. Repliken. LSR-Verlag, 1986, s. 152)
Benim soyum benim, Ben normsuz, yasasız ve
örneksizim. (S. 200)
Benden aşağı her gerçeği beğenirim ; benden
yüksek ve ona göre yaşamam gereken bir gerçekse tanımıyorum. Bence gerçek
yoktur, çünkü hiçbir şey benden üstün değildir!
(S. 399)
Özgür cesaretle yapmadığım bir şey hakkımın
dışındadır, yani yapmasını haklı görmediğim şey hakkım değildir. Neyin haklı
olduğuna Ben karar veririm. Benden öte bir hak yoktur. Bence haklı olan
haklıdır. (...) Bu egoist haktır. (S. 208, 209)
Farklı düşünenler’ birbirlerini tahammül
ederler. Oysa bir nesne hakkında neden sadece farklı düşüneyim ki, farklı
düşünmeyi neden son aşamasına kadar düşünmeyeyim; yani düşünülecek şeyi
anlamsızlaştırana dek düşünmek: nesnenin hiçleşmesine ve yokedilmesine dek ?
(S.. 379)
En az düşünmek kadar Varlık’ı da aştım.
Biri benim varlığım diğeri benim düşüncemdir.
Varolmak için her ikisine de ihtiyacım var, binlerce başka şeye
ihtiyacım olduğu gibi, diyen Stirner,
cümlesini şöyle tamamlar: ... Her
şeyden önce ama benim Bana, şu belli olana, Biricik’e ihtiyacım var. (S. 382)
Erk ve şiddet sadece bendedir yani güçlü ve
şiddetli olandadır. (S. 231)
Hakikat, sevgili Pilatus,
Tanrı’dır ve hakikati arayan herkes Tanrı’yı arar ve över. Tanrı nerede yaşar?
Kafanda; başka nerede yaşayabilir ki? (S. 397)
Haklı ya da haksız olduğumu yargılayan
benim, benden başka bir yargıç yoktur.
Başkaları sadece benim hakkımı onaylayıp onaylamadıklarını ve bunun
onlarca da haklı olup olmadığını yargılayabilirler. (S. 205)
Bilginin istem olarak doğabilmesi ve özgür
kişi olarak kendisini hergün yenilemesi için ölmesi gerekiyor. (Max Stirner: Parerga. Kritiken. Repliken.
LSR-Verlag, 1986, s. 97)
Kaynak: - Max Stirner: Der Einzige und sein Eigentum.
Reclam - Stuttgart
1981
- Max Stirner: Parerga.
Kritiken. Repliken. LSR-Verlag, 1986
Çeviri: H. Ibrahim Türkdogan