Amin Maalouf’un yeni romanı “Doğu’dan Uzakta”, 9 Kasım’da YKY'den çıkıyor. Kitap, kaderin ve tarihin acımasızlığında terk ettikleri yurtlarına dönen bir grup arkadaşın hikâyesini anlatıyor. İşte Radikal Kitap okurlarına özel tadımlık bir bölüm…
Adam, perşembe günü uykuya dalarken, uzun yıllar kendi isteğiyle uzak durduktan sonra, ertesi gün köklerinin bulunduğu ülkeye uçacağı ve bunu, bir daha asla konuşmamaya ant içtiği bir adamın yanına gitmek için yapacağı aklından bile geçmiyordu. Ama Murad’ın eşi, önünde durulamayacak sözcükleri bulmayı bilmişti: “Arkadaşın ölecek. Seni görmek istiyor.”
Telefon saat sabahın beşinde çalmıştı. Adam el yordamıyla telefonu almış, ışıklı tuşlardan birine basmış ve “Hayır, emin ol uyumuyordum” diye cevap vermiş veya buna benzer başka bir yalan uydurmuştu.
Telefonun diğer ucundaki kadın daha sonra “Onu veriyorum” demişti. Ölüm döşeğindekini dinleyebilmek için soluğunu tutmak zorunda kalmıştı. O vaziyette bile karşısındakinin sözlerini işitmekten çok tahmin etmişti. Uzaklardan gelen ses bir kumaş hışırtısını andırıyordu. Adam iki üç kez “Tabii” ve “Anlıyorum” diye tekrarlamak zorunda kalmış, ama aslında ne bir şeyden “Tabii” diyecek kadar emin olabilmiş ne de bir şey anlayabilmişti. Karşısındaki sustuğunda, ağzından temkinli bir “Hoşça kal” çıkmış, daha sonra kadının telefonu tekrar almadığından emin olmak için birkaç saniye beklemiş ve telefonu kapatmıştı.
O zaman eşi Dolores’e dönmüştü; Dolores ışığı yakmış ve yatağın içinde sırtını duvara dayayıp oturmuştu. Olayın artısını eksisini tartıyor gibiydi, ama aslında bir kanıya varmıştı.
“Arkadaşın ölecek, sana telefon ediyor, tereddüt etmeye hakkın yok, gitmelisin.”
“Arkadaşım mı? Ne arkadaşı? Yirmi yıldır konuşmuyoruz!”
Gerçekten de yıllardır ne zaman Murad’ın adı geçse ve onu tanıyıp tanımadığı sorulsa, “Geçmiş bir arkadaş” diyordu. Karşısındakiler çoğunlukla “eski bir arkadaş” demek istediğini varsayıyorlardı. Ama Adam sözcüklerini rastgele seçmezdi. O ve Murad geçmişte arkadaştılar, sonra arkadaşlıkları bitmişti. Bu nedenle onun gözünde en uygun ifade “geçmiş bir arkadaş”tı.
Normalde Dolores’in yanında bu ifadeyi kullandığında, kadın merhametli bir gülümsemeyle yetinirdi. Ama o sabah hiç gülümsemedi.
“Yarın kız kardeşimle aram açılsa benim ‘geçmiş’ kız kardeşim mi olacak? Ağabeyim de ‘geçmiş’ ağabeyim mi olacak?”
"Aile girince olay değişir, insanın seçim şansı yoktur...”
“Burada da seçim şansın yok. Gençlik arkadaşı, kardeş yarısıdır. Onu kardeşliğe aldığın için pişman olabilirsin, ama reddedemezsin.”
Adam, kan bağlarının niçin farklı bir doğası olduğunu ona uzun uzun açıklayabilirdi. Ama kaygan bir zeminde maceraya atılmak istememişti. Sonuçta eşiyle kendisi arasında da kan bağı yoktu. Bu nedenle şimdi birbirlerine ne kadar yakın olurlarsa olsunlar, yarın öbür gün birer yabancı olma ihtimali var mıydı? İçlerinden biri ölüm döşeğindeyken diğerini çağırtsa, reddedilebilir miydi? Böyle bir olasılığı hatırlatmak bile alçaltıcı olacaktı. Susmayı tercih etti.
Zaten akıl yürütmek hiçbir işe yaramıyordu. Er veya geç teslim bayrağını çekecekti. Murad’a hınçlanıp arkadaşlığını kesecek, hatta eşi ne derse desin, onu “reddedecek” bin bir neden ileri sürebilirdi; ama ölüm yaklaşırken bu bin bir nedenin hiçbir değeri kalmıyordu. Geçmiş arkadaşının başucuna gitmeyi reddederse, ömrünün sonuna kadar pişmanlık duyacaktı.
Bu nedenle seyahat acentesine telefon edip, ilk aktarmasız uçuş için bir yer ayırtmıştı. Uçak o gün, saat on yedi otuzda kalkıp saat yirmi üçte iniyordu. Bundan daha hızlısı da elinden gelmezdi zaten.
DOĞU’DAN UZAKTA
Amin Maalouf
Çeviren: Ali Berktay
YKY
9 Kasım 2012, 460 sayfa, 22 TL