Önsöz
Rudolf RockerModern anarşist hareketin propagandacı temsilcileri arasında Emma Goldman kuşkusuz en parlak ve özel kişiliklerden biridir -öğretinin, içsel dünyasını ve yaşamının amacını oluşturduğu büyük bir karakter. Goldman, 1869 yılında Kaunas’da(1) doğdu ve çocukluğunun ilk yıllarını Kurland’da(2) geçirdi. Yedi yaşındayken ailesi tarafından Königsberg’e, babaannesinin yanına gönderildi ve on üç yaşında anne ve babasıyla birlikte Petersburg’a gidene kadar burada yaşadı.
Petersburg’a gidişleri II. Alexander’ın öldürülmesinden bir yıl sonrasında rastlıyordu. Başkentin tüm atmosferi hala devrimci partinin Çarlığa karşı yürüttüğü ve tüm Rus toplumunu derinden sarsan korkunç savaşın dolayımsız sonuçlarıyla yüklüydü. Genç devrimci öğrencilerle bu sıralar kurduğu ilişkiler, genç kız üzerinde gelecekteki yaşamına belli bir yön verecek etkiler yaratmıştı.
1886 yılında, kızkardeşi Helena’nın peşinden Amerika’ya göç etti ve geçici olarak akrabalarının bulunduğu Rochester’a yerleşti. Bu dönemde Amerikan İşçi Hareketi devrimci gelişiminin zirvesine ulaşmıştı. Devasa grev dalgası tüm ülkeyi sarsıyor ve sekiz saatlik işgünü talebi doğrultusunda büyük bir harekete dönüşüyordu. Bunlara, anarşist işçi önderlerinin canice idamlarıyla sonuçlanan meşum Şikago olayları eklendi. Emma Goldman, Şikago anarşistlerinin davasını yoğun bir heyecan ve gerinlikle izledi ve suçsuzlukları gün gibi ortada olan bu insanları hiçbir Amerikan mahkemesinin ipe göndermeyeceğine sonuna kadar inandı. İhtimal vermediği bu vahşetin gerçekleşmesi onu büyük bir hayal kırıklığına uğrattı. 11 Kasım 1887 Goldman’ın yaşamının dönüm noktası oldu; gelişmiş, derin adalet duygusu onu devrimci bir yaşama doğru sürüklüyordu. Rusya’da iken kaptığı özgürlükçü eğilimler şekilleniyor, derin bir idealizmden kaynaklanan düşünceler doğrultusunda berraklaşıyordu. Anarşist ve sosyalist literatürü yoğun bir çalışmayla nceliyor ve esas olarak Johann Most’un çıkardığı “Özgürlük” adlı derginin etkisiyle gittikçe anarşist düşüncenin çekim alanına giriyordu.
Aktif yoldaşlarla ilk ilişkisi, New Haven’de ekmeğini kazandığı korse fabrikasında başladı. 1889 yılında uzun süredir beslediği bir hayali gerçekleştirip, New York’a taşınınca yeni edindiği fikirleri derinleştirmek ve şekillendirmek için geniş olanaklara kavuştu. Özellikle Johann Most parlak, tutkulu konuşmalarıyla genç idealistin berrak dimağında güçlü bir etki bırakıyordu. Çok geçmeden de bu yeni devrimci, anarşist düşüncenin heyecanlı ajitatörlerinden biri oldu. Artık Emma Goldman’ın yaşamında coşkulu, yoğun ve yıpratıcı bir çalışma dönemi başlıyordu. Ajitasyon çalışmaları, ilk başlarda, ekonomik mücadelelerine hatırı sayılır katkılarda bulunduğu New York’un ve diğer şehirlerin Alman ve Yahudi işçi çevreleriyle sınırlı kaldı.
1892 yılında Homsetead’da, yerleşim biriminin adını tüm dünyaya taşıyan büyük bir grev hareketi ortaya çıktı. Tepeden tırnağa silahlı Pinkertonların vahşi saldırısına uğrayan işçiler de silaha sarılıp sermayenin uşaklarına hak ettikleri karşılığı vermiş ve onları geri çekilmeye zorlamışlardı. Sonuçta olaya milis kuvvetleri müdahale etmiş ve kan dökerek işçileri ağır bir yenilgiye uğratmışlardı. Homestead’taki kanlı olaylar Amerika’daki bütün örgütlü işçi hareketi içerisinde büyük bir heyecan ve öfke dalgası yarattı. Kamuoyundaki bu havanın etkisiyle genç bir anarşist, Alexander Berkman, tüm işçi topluluğunun nefret ettiği, trajik olayların gerçek sorumlusu olan Frick’i öldürme girişiminde bulundu. Frick hafif yaralandı. Buna rağmen Berkman, tarafsız olmadığı çok net olan bir mahkeme tarafından olağanüstü bir cezaya, 22 yıl kürek cezasına çarptrıldı. Bu korkunç olay Goldman için büyük bir darbe oldu: çünkü Goldman, Berkman’la yakın arkadaştı ve aynı grup içerisinde bulunuyordu. Ayrıca arkadaşlarının bir kısmı Berkman’ın eylemini kınıyor ve bu durum kendi içlerinde ciddi hesaplaşmalara neden oluyordu. Aynı günlerde burjuva basını da Emma Goldman’a nefretle saldırıyor ve olaydan onun da sorumlu olduğunu iddia ediyordu. Arkadaşlarının terk ettiği ve kamuoyunun nefretini ensesinden hisseden genç idealist uzunca bir süre kalacak ev bulmakta bile zorlandı, bazı geceleri sokakta geçirmeye kaldı.
Ertesi yıl Amerika’da işsizlerin büyük hareketi doğunca Emma Goldman harekete katkıda bulunmak için tekrar sahneye çıktı. New York’da Union Square’de, grevci tekstil işçilerinin bir toplantısında yaptığı konuşma kapitalist basın tarafından hakaret olarak yorumlandı ve çarputılmış biçimde yayımlandı. Sonuçta Emma Goldman 1893 yılında halkı isyan teşvik etmekten bir yıl hapse mahkum edildi. Nefret edilen propagandacıyı suçlu ilan etme hırsına kapılan jüri, lehteki 12 tanığın ifadelerini dikkate almamış ve daha sonra görevini kötüye kullanmaktan hapse mahkum olacak bir muhbirin ifadesine göre karar vermişti.
Cezaevinden çıkarken Emma’nın düşünceleri olgunlaşmış, deneyimleri zenginleşmişti. Islah olması söz konusu bile değildi. 1895 yılında Avrupa’ya gitmek üzere bir süreliğine Amerika2dan ayrıldı. Tüm İngiltere ve İskoçya’yı içine alan başarılı bir propaganda turundan sonra Viyana’ya gidip bir hastanede hemşirelik eğitimi aldı. 1896′da nihatet Amerika’ya döndüğünde kendini büyük bir tutkuyla tekrar propaganda çalışmalarına verdi. 1897 yılında, adının bütün ülkeye yayılmasına neden olan ve Büyük Okyanus kıyılarına kadar uzanan ilk büyük ajitasyon turuna çıktı. Bu tarihten itibaren Emma Goldman, Amerikan kamuoyunda hesaba katılması gereken bir şahsiyet olmuştu. Ülkeyi baştan başa dolaşıyor, en ücra yerlere kadar ayak basmadık yer bırakmıyordu. Parlak konuşma yetisi ve sözlerinde güçlü bir biçimde dile gelen samimi inanç, özgürlük davasına bilinçli savaşçılar, kendisine ise Amerikan radikal çevrelerindeki tüm tanınmış şahsiyetlerin dostluğunu kazandırıyordu. Ancak onun başarılı çalışmaları aynı zamanda bu yürekli isyancıya karşı tüm reaksiyoner güçleri de harekete geçiriyordu. Öyle ki, hemen her turunda tutuklamalarla, toplantı yasaklarıyla karşılaşıyordu. Emma Goldman adı, burjuva düzeninin temsilcileri üzerinde kırmızı şal etkisi yaratıyor ve bu kadın, modern bayağı literatürün okuyucu kitlesine sunduğu sıradan komplocu tiplemeyle uzaktan yakından hiçbir benzerlik taşımasa da, Amerikalı darkafalılar nezdinde zamanla tüm kötülüklerin sembolüne dönüşüyordu.
Emma Goldman’ın en önemli özelliklerinden birisi derin bir adalet duygusuna sahip olmasıdır. Adaletin ihlal edildiği, insan onurunun ayaklar altına alındığı her yerde Emma Goldman, başına neler geleceğini dikkate almaksızın, haksızlığa karşı protestoda bulunmak için ateşli konuşmalarla ortaya çıkmataydı. Ve kendi eyleminin sonuçlarından başkalarının zarar görmesine hiçbir zaman izin vermiyordu; yaptıklarının tüm sorumluluğunu üstlenmeye her zaman hazırdı. Başkan McKinley’in Buffalo’da öldürülmesinden sonra anarşistlere karşı korkunç bir nefret kampanyası başladığında, Emma’nın ülkeyi terk etmesi için arkadaşlarının çok büyük çaba harcamaları gerekti. “Cesur ve Özgür İnsanların” ülkesinde yaşanan Şikago adalet trajedisi ve diğer adli canavarlıklar arkadaşlarının ısrarlarını elbette haklı kılıyordu. Ama Emma Goldman yerinden kıpırdamıyor ve yaklaşayan uğursuzluğa meydan okuyordu. Czologsz olayında hiçbir sorumluluğu olmamasına rağmen başka yoldaşlarıyla birlikte tutuklandı ve polisin korkunç vahşetine maruz kaldı. Tüm ülkede karşı-devrimci sürüler, tüm suçu, inancı hilafına hakim düşünceyle uzlaşmayı reddetmek olan bu yiğit kadının kellesi için uluyorlardı. Emma Goldman’ın o zaman her şeye rağmen hayatta kalabilmesi belki de sadece bir tesadüften ibarettir.
1914 yılında büyük kitle kıyımları başladığında Emma Goldman savaşa karşı sesini ilk yükseltenler arasındaydı. Savaş karşıtlarının birçoğu, bizzat Amerika savaşa girince fikrini değiştirmişti. Emma Goldman bunu yapmadı. Kan ve intikam duygularının bütün ülkeyi adeta kasıp kavurduğu dönemlerde bile davasına korkusuz biçimde sadık kalmayı bilmdi. Sonuç, tutuklanma ve iki yıl süren gözaltı oldu. Savaş sonra erdiğinde Emma Goldman vatandaşı olduğu bu ülkeden sınırdışı edilerek, aynı kaderi paylaşan ilk grupla birlikte Sovyet Rusya’ya gönderildi. Kalben hep bağlı olduğu eski yurduna hangi duygularla döndüğünü aşağıdaki satılarda, özellikle de hazırlamakta olduğu daha kapsamlı eserinde okuyacağız. Emma Goldman’ın hareketli yaşamındaki en acı tecrübeler kuşkusuz Rusya’da edindikleriydi. Bu satırlar, özgürlük özlemiyle kavrulan ve en yüce beklentilerinin ihanete uğradığını gören bir ruhun ifadesidir. Sosyalizm sloganlarıyla yarım yamalak gizlenmiş gaddar bir gerçekliğin içi boş parıltısı böyle bir ruh üzerinde iki kat itici etki yaratmış olmalıdır.
Bu kitapçığın sözüm ona radikal basının kabul etmemesinin ardından bir burjuva gazetesinde yayımlanması, o ünlü “proleterya diktatörlüğünün” tam ya da yarı savunucuları açısından, Emma Goldman’ı umutsuz lanet ve kişisel sövgü seliyle boğmaya kalkmanın yeterli gerekçesi oldu. Bolşevik Rusya’nın ulslararası konferanslarda kapitalist dünyanın temsilcileriyle aynı masalarda oturmalarına tek laf etmeyen aynı insanlar, gerçekliğin, bütün diğer yollar kapalı olduğu için burjuva basınında yayımlanmasına ahlaki bir öfke duyuyorlar. Gerçekte ise bu satırların içeriğine karşı söyleyecek birşeyleri olmadığından onu karalamak için başka araçlara başvuruyorlar. Emma Goldman’ın bu doğuştan yeteneksizleri özel olarak yanıtlamaya gereksinimi yok. Onun tüm yaşamı bu gibilerin suçlamalarına verilen yanıttır. Floransalı’nın sözü onun için de geçerlidir: Segu il tuo corso, e lascia dir le gente!(3)
Dipnotlar:
1 Bugünkü Litvanya’ da (ç.n)
2 Bugünkü Letonya’da (ç.n)
3:Dante’nin sözü: İt ürür, kervan yürür.
Giriş
Rusya’da geçirdiğim iki yıl içerisinde Amerikan basınında benimle yapıldığı iddia olunan görüşmelerden söz eden çok sayıda yazı yayımlandı. Bu yazıların birkaçında benim düşüncelerimi değiştirdiğim, artık devrime inanmadığım ve devrimin zorunluluğundan artık emin olmadığım beyan edildi. Hatta bir gazete sansasyonel bir hikaye uydurup odamda kutsal bir eşya gibi bir Amerikan bayrağı bulundurduğumu yazdı. Kısacası Amerikan hükümetine karşı işlediği suçların farkına varmış, günah çıkaran bir papaza benzetildim.Bunların tümü tabii ki saçmalıktan ibarettir. Düşüncelerimin doğruluğuna hiçbir zaman şimdiki kadar derinden inanmamıştım; daha önce hiçbir zaman, anarşist öğretinin iç tutarlığına ve mantığına ilişkin bu kadar güçlü kanıtlarım olmamıştı. Ancak kimseyle ayrıntılı bir söyleşi yapmadım. Bunun nedeni ise, Rusya’nın trajik durumunu kavrayabilecek duruma gelmek için bir yıldan fazla bir zamana ihtiyaç duymuş olmamdı. Şimdi olduğu gibi o zamanda Rus sorununun birkaç sıradan lafla geçiştirilemeyecek kadar karmaşık olduğuna inanıyordum. Rusya üzerine, orada birkaç hafta ya da en iyi olasılıkla birkaç ay kaldıktan sonra yazan insanların kitaplarının büyük bir kısmının bana çok yüzeysel gelmesinin nedeni de budur. Kendim net bir fikir sahibi olmadan belli bir fikri kamuoyu nezdinde açıklama sorumluluğunu hissetmiş bile olsam, bunu basın temsilcilerine yapamazdım. Emperyalist güçlerin Rusya’nın boğazını sıkmaya devam ettikleri bir süreçte suskunluğu sürdürmenin gerekli olduğunu düşünüoyrdum. Ayrıca gazetecilerle yaşadığım otuz yıllık deneyim, istisnalarının olduğunu memnuniyetle itiraf etsem de, onların dürüstlükleri konusunda beni ikna etmeye yetmiyordu.
Artık suskunluk dönnemi sona erdi. Bu nedenle söylenmesi gerekenleri açıkça söyleyeceğim. Bu noktada karşılaşacağım zorlukların bilincindeyim. Gericilerin, yani Rus devriminin düşmanlarının sözlerimi yanlış yorumlayacaklarını biliyorum. Komünist Partisi ile Rus devrimini birbirine karıştıran devrimin sözüm ona dostlarının da beni mahkum edeceklerinden eminim. Bu nedenle tutumumu iki tarafa da açıklamamamın gerekli olduğunu düşünüyorum.
Dört yıl önce ABD hükümeti benden bir cani yaratarak evimi ve ülkemi terke zorladı. Ve bunların tümü savaşa karşı sesimi yükseltme cesareti göstermemden dolayı oldu. O zamanlar savaşın yol açacağı korkunç yıkıma, olağanüstü maddi hasara ve onun sınırsız sayıda insan hayatına mal olacağına dikkat çekiyordum. Suçum buydu. Bugün savaşı desteklemiş olan birçok insan, savaşın genel öfke seline kapılmayanların haklı olduğuna, savaşın bir takım şarlatanlar ve onların hempaları tarafından savaş lordlarının çıkarları için başlatıldığına, desteklendiğine ve finanse edildiğine inanıyor. “Demokrasi için savaş”, “savaşı bitirmek için savaş” sloganları dünyayı gerçek bir cehenneme çevirdi. Açlık kralı bütün ülkeleri kasıp kavururken, savaş sırasında insan etini yok ederek zenginleşenler kralların bu en güçlüsüne kur yapıyorlar. Milyonlarca insanın katledilmesi ve yerkürenin yarısının çöle çevrilmesiyle yetinmeyip, dünyayı bir kaleye, halkların yüzyıllar süren savaşımla elde edilen hak ve özgürlüklerinin zincire vurulduğu bir zindana çevirdiler. Bir zamanlar “cesur ve özgür insanların ülkesi” olarak bilinen demokratik Amerika, tüm ülkelerin başkaldıranlarına kucak açan İngiltere, özgürlüğün eşiği Fransa ve daha önemsiz birçok ülke… hepsi bugün ruhun çöllerinden başka nedirler? Bunların bir zamanlar konuklara açık olan kapıları bugün kapalı ve sürgülü. Sadece politik tutukluların iniltileri, sınırsız sayıdaki işsizin küfür ve bedduları bu düşünce ve fikir mezarlığında sessizliği bozuyor.
Gerçekten de savaş lordları, eserleriyle övünebilirler. Komploları başarılı oldu. Demirden pençeleriyle dünya halklarının enselerine çölmüş bulunuyorlar. Aslında şu Rusya da olmasa keyiflerine diyecek yok.
O asil sermaye ve ordu ikilisi Rusya’da bir devrimin olacağını hesaplamamıştı. Tam da emperyalizmin zaferinden emin olduğu, savaş ganimetlerinin su gibi akmaya başladığı bir dönemde Rus halkının kalkıp da devrimi tüm dünyaya yayabilecek bir yangını çıkarıvermesi hiç de “kibar” bir davranış değildi. Bu “hayasızlığı” ezmek için birşeyler yapmak gerekiyordu. Almanya ile savaş, ikiyüzlülükle, Alman halkına karşı değil, Alman emperyalizmi ve militarizme karşı bir savaş diye sunulmuştu. Aynı hilekar dil Rus devrimine karşı tezgahlanan haçlı seferi olumlanırken de kullanıldı. Rus halkna değil, Bolşeviklere karşı savaşılıyordu -devrimi onlar ateşlemişlerdi, onların yok edilmeleri gerekiyordu. Böylece Rusya’ya karşı savaş başlatıldı. İşgalciler milyonlarca Rusu öldürdüler. abluka nedeniyle yüzbinlerce kadın açlık ve sğuktan öldü. Rusya umutsuzluğun ve ölümün kol gezdiği korkunç bir çöle dönüşmüştü. Bolşeviklerin iktidarı sınırsız bir güce ulaşırken, Rus devrimi yerle bir olmaktaydı. Emperyalistlerin Rusya’ya karşı yürüttükleri dört yıllık komplonun sonucu budur.
Peki, bu neden oldu? Çok basit: Devrimi tek başına gerçekleştiren ve onu ne pahasına olursa olsun saldırganlara karşı korumaya kararlı olan Rus halkı, sınırsız sayıdaki cephede, içteki düşmanlara gerekli dikkati gösteremeyecek derecede meşguldü. Rusya’nın işçi ve köylüleri cephede kahramanca hayatlarını ortaya koyarlarken, içerdeki düşman giderek güçleniyordu. Bolşevikler, yavaş ama güvenli adımlarla Sovyetleri yok eden, devrimi çökerten, bürokrasi ve despotizm açısından dünyanın bütün büyük devletleriyle boy ölçüşebilecek merkeziyetçi bir devlet kuruyorlardı.
İki yıllık gözlem ve dneyimlerime dayanarak kesin olarak söyleyebilirim ki, dıştan sürekli bir saldırı tehdidi olmasa, Rus halkı Kolçakların, Denikinlerin ve diğerlerinin saldırılarında olduğu gibi, içteki tehdidi görecek ve defetmiş olacaktı. Emperyalistlerin karşı saldırıları olmasa, halk, komünist devletin yıkılan Rusya’yı yeniden inşa etmek konusundaki yeteneksizliğini, sığlığını anlayacak, onun çablarının gerçek hedefini kavrayacaktı. Bu durumda kitleler ülkenin dumura uğramış sosyal güçlerini harekete geçirebilirlerdi. Peki halk da aynı şekilde yanılıp yolunu şaşıramaz mıydı? Tabii, bu da mümkündü. Ancak bu durumda kendi insiyatifine ve gücüne güvenmeyi öğrenecek ve sadece bununla bile devrim kurtarılabilecekti.
Yüzyılların en büyük olayı Rus devriminin çöküşü, yalnızca yabancı güçlerin müdahalesini talep eden bir kısım eski devrimcinin caniyane aptallıkları ve bu müdahaleyi finanse eden emperyalistler yüzünden gerçekleşmiştir. Bolşeviklerin, saldırıların hedefi olmaları nedeniyle, uzunca bir süre sosyal devrimin kutsal sembolü olarak gözükebilmelerini de buna borçluyuz.
Uğursuz bir yanılgıyı burada ortaya koymak istiyorum. Hayır, devrime inancımı yitirmedim. Tersine, Lenin’in askeri komünizm diye adlandırdığı şeyin dünyaya dayatılması durumunda, gelecek her devrimin yenilgiye mahkum olduğuna mutlak bir biçimde inandığım için bu yanılgıyı ortaya koymak istiyorum. Bolşeviklerin Rus Devrimine neler yaptıkları, devletin gerekliliği konusunda ikna olduğum için değil; Rusya’da yaşananlar, hangi biçim altında ve hangi gerekçeyle davranırsa davransın her tür devletin, kitlelerin özgür düşünmelerini ve eylem taleplerini felce uğratan ölümcül bir ağırlık oluşturduğunu her çeşit teoriden daha net bir biçimde gözlerimizin önüne serdiği için anlatacağım. Bunu anlatmayı Bolşeviklerin eliyle çarmıha gerilen devrim, eziyet edilen Rus halkına ve yanıltılan dünyaya karşı bir borç olarak görüyorum. Ve bütün borcumu, yazdıklarımın gerici güçler tarafından kötüye kullanılmasına ve görme yetilerini yitirmiş radikallerin saldırılarına aldırış etmeksizin ödemek istiyorum…
Stokholm, Ocak 1922 – Emma Goldman
Sovyet Devriminin Çöküş Nedenleri
Rus devriminin boğulmasına katkıda bulunan faktörler tartışılırken, sadece karşı-devrimcilerin bu trajedide oynadıkları role dikkat çekmek yeterli değildir. Şüphesiz ki onların suçları sonsuza kadar lanetlenmeyi hak edecek kadar büyüktür. Bu Rus “yurtseveleri” -monarşıstler, Kadetler (anayasal demokratlar), sağcı sosyal devrimciler vs.. – dünyayı bir dış müdahale için velveleye verdiler. Onlar bu savaşta, kendi ülkelerinden ve başka uluslardan binlerce insanın kurban edilmesinin baş sorumlularıdır. Kendileri tam bir güvenlik içinde yaşıyorlardı: Onlara ne Çeka’nın kurşunları, ne de açlığın ya da tifüsün uğursuz eli ulaşıyordu. Yurtsever rolü oynamak için bütün imkanları mevcuttu. Ama bunların hepsi yeterince bilinen şeylerdir ve yeniden açıklanmaları gerekli değildir. Bilinmeyen, Rus devriminin çöküşüyle sonuçlanan bu büyük sosyal trajedide rol oynayan güçlerin, sadece müdahale traftarı Ruslar ve müttefiklerinden ibaret olmadığıdır. Bir diğer güç Bolşeviklerin kendisiydi ve şimdi onların rolleri hakkında birşeyler söylemek istiyorum.Belki de Rus devriminin kaderi daha doğarken belli olmuştu. Devrim, Rusya’nın kanını kurutan, erkek nüfusun en seçkin kesimini yok eden ve tüm ülkeyi çöle çeviren dört yıllık bir savaşın ardından ortaya çıktı. Bu koşullar altında devrimin, dünyanın geri kalan kısmının azgın saldırısına karşı koyacak gücü bulamaması anlaşılabilirdi. Bolşevikler, Rus halkının büyük politik değişimler için gerekli olan ilk atılımı gerçekleştirecek güce ve özveriye sahip olduğunu, ancak devrimci bir dönemin yavaş ve yupratıcı günlük işleri için zorunlu olan sabra sahip olmadığını iddia etmekteler. Ben bu iddianın doğru olduğunu düşünmüyorum. Bu iddia iyi gerekçelenndirilmiş olsa bile ben, Rus devrimini oğan ve halkı despotizm boyunduruğu altına sokan şeyin, esas olarak dışardan gelen saldırılar değil, Rusya’nın kendi içindeki anlamsız ve acımasız yöntemler olduğu savında direnirdim. Bu, Bolşeviklerin Marksist devlet sanatıydı; ilk dönemlerde devrimin başarısı için zorunluluk olarak göklere çıkarılan, ama her tarafa sefalet, güvensizlik ve düşmanlık yaydıktan ve halkın Rus devrimine güvenini yavşa yavaş yok ettikten sona zararlı görülüp bir kenara atılan taktikti.
Herhangi bir dönemde, devrim için en büyük tehlikenin dış saldırılardan mı, yoksa içeride halkın dışlanmasından, devrime olan ilgisinin felce uğratılmasından mı geldiği yolunda bir kuşku var olduysa, Rus devrimi bu kuşkuyu ebediyen ortadan kaldırmıştır. Müttefiklerin para, savaş malzemesi ve insan gücüyle destekledikleri karşı-devrim, tam anlamıyla başarısızlığa uğramıştı. Onun yenilgisi Kızıl Ordu’daki kahramanlık ruhundan ziyade, her saldırıya başarıyla karşı koyan halkın devrimci coşkusuyla açıklanabilri. Buna rağmen Rus devrimi acılı bir sürecin sonunda can verdi. Bu durum nasıl açıklanabilir?
Esas nedenler uzakta değildir. Bir devrimin karşıdan gelen bütün direnişleri kırabilmesinde ve engelleri başarıyla aşabilmesinde, onun sürekli olarak halkın önünü bir meşale gibi aydınlatması, halkın ise sürekli olarak devrimin tutkulu kalp atışını hissetmesi çok önemlidir. Başka bir ifadeyle, kitlelerin, devrimin kendi eserleri olduğunu ve yeni bir yaşam kurmak demek olan o zor işe fiilen katıldıklarını her zaman hissetmeleri gerekir. Kısa bir süre için de olsa, Ekim Devriminden sonra işçiler, köylüler, askerler kendi devrimci kaderlerinin gerçekten de sahibi olmuşlardı. ama hemen sonra komünist devletin görünmez demir eli işin içine girdi, kendi amaçları için kllanmak üzere devrimi halktan kopardı.
Bolşevikler Marksist kilisenin cizvit papazları gibidirler. İnsan olarak samimiyetsiz ya da kötü niyetli oldukları için değil. Politika ve yöntemlerini belirleyen şey onların Marksizmleridir. Kullandıkları araçlar kendi asli hedeflerini gerçekleştirilmlerini engelledi. Komünizm, sosyalizm, eşitlik, özgürlük: Rus kitlelerin, uğruna büyük acılar çektiği her şey, Bolşevik taktiğin “amaç bütün araçları kutsar” yolundaki cizvitçi ilkesi ışığında anlamsızlaştırılıp kirletildi. Ekim Devrimine özelliğini veren idealist çabaların yerini kinizm ve kabalık aldı. Her türden coşku felce uğratıldı her tür kamusal kaygı yok edildi, Bugün halka katılımsızlık ve ilgisizlik hükmedir. Ne yabancı güçlerin müdahalesinin, ne de ablukanın halkı devrime yabancılaştırma, ona devrimle ilgili ger şeyden nefret etme duygusunu verme gücü yoktu. Bunu gerçekleştiren Bolşeviklerin iç politikaları oldu. Halk bugün “Bütün bu değişiklikler ne için yapıldı?” diye soruyor. “Tüm egemenler birbirinin aynısı; yoksullara ise her zaman acı çekmek düşüyor.” Bolşeviklere Rsya üzerinde iktidarlarını kurma imkanı veren, halktaki, yüzyılların boyun eğmişliğiyle birleşen bu kadercilikti. Peki bu deneyim, Bolşevikleri, amacın tüm araçları kutsamadığı konusunda ikna etti mi?
Şüphesiz Lenin sık sık pişmanlığını ifade eder. Komünistlerin Rusya çağındaki her Konklavesinden(1) sonra bir Mea Culpa(2) duyarız. Genç bir komünist bir gün bana, “Lenin günün birinde Ekim Devrimini bir hata olarak açıklarsa şaşırmam” demişti. Gerçekten de LEnin hatalarını itiraf ediyor. Ama bu durum onun aynı yanlış politikayı devam ettirmesini hiçbir şekilde engellemiyor. Her yeni deneyim Lenin ve fanatik taraftarlarınca devrimin ve bilimin zirvesi olarak sunuluyor. Yeni yasaların haklılığını ve anlamını sorgulayanların, ölçüsüz davrananların vay haline! Böyleleri derhal karşı-devrimci, spekülatör ya da eşkıya diye damgalanıyo. Ancak Lenin çok geçmeden yeniden pişmanlığını beyan edip, kendi kör takipçi sürüsüyle, son deneyimin başarılı olabileceğine inanan bu insanlarla soytarılar diye alay ediyor. Lenin tüm dünyayı ve Rusya’yı dört yıl boyunca yanıltıp, komünizmin kurulmta olduğu konusunda ikna etmeye çalıştıktan sonra, Tüm Rus Sovyetlerinin son kongresinde kendi arkadaşlarıyla alay etti, onları bugün Rusya’da komünizmin kurulabileceğine inanacak kadar saf olmakla suçladı. Lenin bu açıklamaları yaparken cezaevi kapıları, hala, suçları aynı şeyleri üç yıl önce ve daha hafif tonda söylemekten ibaret olan çok sayıda insanın üstüne kapalıydı.
Burada Bolşeviklerin, hedeflerine ulaşmak için, halka değişik dönemlerde hikmetinden sual olunmaz gerçekler diye sunup kabule zorladıkları ve sonuçta devrimin çöküşüne neden olan yöntemleri sıralamak ilginç olurdu. Ancak yazımızın boyutları, Bolşevik devletin sorumluluğunu taşıdığı bu eylemlerin ayrıntılı biçimde incelenmesine izin vermiyor. Bu nedenle, sadece en önemli dönemleri ve çarpıcı yöntemleri kısaca anlatmakla yetineceğim.
Brest-Litowsk anlaşması, ardından gelen tüm kötülüklerin çıkış noktası oldu. Anlaşma, Bolşeviklerin o zamana kadar dünyaya ilan ettikleri her şeyin toptan inkarıydı: Savaş tazminatlarının reddi, her türden gizli diplomasinin ortadan kaldırılması, tüm ezilen halklara kendi kaderlerini tayin hakkı. Bolşevikler buna rağmen, Alman halkını dikkate almaksızın, Alman emperyalizmiyle anlaşma imzaladılar. Bu anlaşma Letland, Finlandiya, Ukrayna ve Beyaz Rusya’ya ihanet edilerek satın alındı. Sonuç? Yıllar süren iç savaş, birlik olmaları devrimin savunulması açısından yaşamsal önemde olan devrimci güçlerin parçalanması ve ülkeyi bugüne kadar egemenliği altında tutan kızıl dehşetin başlaması.
Ukrayna ve Beyaz Rusya köylüleri Alman saldırganları geri püskütrtmeyi bildiler, ancak Bolşeviklerin ihanetini ne unuttular, ne de affettiler. “Çeteleri yok etmek” için Ukrayana’da sürekli olarak bulundurulan bir milyon askerin varlığ, Ukrayna köylülerinin Bolşevik devleti nasıl bir aşkla sevildiklerine tanıklık ediyor. Brest-Litowsk ihanetine kadar işçilerle omuz omuza olan köylüler, anlaşmanın ardından, işçi ve köylülerin temsilcileri olma iddiasındaki Bolşeviklere nefret ve tiksinti duygularıyla yüz çevirdiler. Lenin, devrimin nefes alması için onay istiyordu. Ama bu onun Rusya açısından bedeli en ağır olan hatasıyd: çünkü bu, devrimin boğulması demekti.
1: Kardinallerin Papa’yı seçmek için yaptıkları toplantı (ç.n)
2: (Latince) hata yaptım (ç.n)
Raswjorstka (Ürünlerin Zorla alınması)
Brest-Litowsk Anlaşmasını, Raswjorstka, yani ürünlerin köylülerden zorla alınması izledi. Bolşevikler, Raswjorstka’ya, şehirlerin yiyecek gereksinimini karşılamayı reddettikleri için başvurmak zorunda kaldıklarını iddia etmekteler. Bu, olsa olsa, kısmen doğrudur. Köylüler gerçekte ürünlerini hükümetin ajanlarına vermeyi reddediyorlar ve işçilerle doğrudan ilişki kurabilme hakkını talep ediyorlardı. Ancak köylülerin bu talepleri kabul edilmedi. Bolşevik hükümetin yetersizliğii ve bürokrasinin kokuşmuşluğu köylülerin memnuniyetisizliğinin ortaya çıkmasında büyük rol oynadı. Ürünlerine karşılık olarak vaat edilen endüstri ürünleri köylülere ya hiç ulaşılmadı ya da ulaştığı ender durumlarda da eksik, kırılıp dökülmüş olarak ulaştı. Kharkowda bulunduğum dönemde bürokrasinin merkezi mekanizmasının yetersizliğini gözleyebilme imkanım olmuştu. Bir büyük fabrikanın deposunda çok soayıda tarım makinası bulunuyordu. Moskova, sabotaj cezası tehdidi ile bunların iki hafta içinde hazır hale getirilmesini emretti. Emir yerine getirildi. Ama daha sonra makinalar altı ay boyunca burada yatmaya devam etti ve merkezi hükümet bunları makina gereksinimleri had safhada olan köylülere dağıtma konusunda en küçük bir girişimde bile bulunmadı. Bu, Moskova’daki “sistemin” nasıl çalıştığı, daha dorğusu çalışmadığını gösteren çok sayıdan örnekten sadece biridir. Bu koşullarda köylülerin, Bolşevik devletin yönetme yeteneğine olan güvenlerini yitirmiş olmalarına şaşılabilir mi? İşte Bolşevikler, sonunda köylülerin güvenini ikna ve dostlkla kazanamayacaklrını görmek zorunda kaldıkları çareyi Raswjorstka’da, yani ürünleri köylülerden zorla almada buldular. Köylüleri bu kadar öfkelendirecek ve onları yeni hükümetin mutlak düşmanı haline getirecek daha başarılı bir yöntem asla bulunamazdı. Raswjorstka, köylüleri sürekli tehdit altında tutan bir dehşet sembolü oldu ve onların herşeyini ellerinden aldı. Bu çılgın yöntemin, çok sayıda kurbana ve davasa tahribata yol açank korkunç sonuçlarına ilişkin tam bir dökümünün yapılması anacak gelecekte mümkün olabilecektir. İnanılmaz gibi gözükse de açlığın en büyük nedenlerinden birinin Raswjorstka olduğu, Rusya’da iyi bilinen bir gerçektir. Çünkü bu sistemle sadece köylülerin son pudlarına(3) değil, gelecek yıl ekecekleri patateslerine ve tohumlarına da el konuldu. Volga yöresindeki içler acısı durumun asıl nedeninin kuraklık olduğu doğrudur. Ama birkaç bölgenin Volga’daki açlığa derman olacak kadar ürün yetiştireceği de en az o kadar doğrudur.Mallarına el konulan köylülerin hükümet ajanlarına karşı direnişlerini takip eden ve daima “komünistlerin” yönetiminde gerçekleştirilen cezalandırma seferlerinde köylülere karşı şiddet kullanılıyor ve genellikle, uğranılan köyün tümü tahrip ediliyordu. Köylülerin yerel makamlar ve nihayet Moskova nezdindeki protestoları da sonuçsuz kalıyordu. Şimdilerde Rusya’da Bolşeviklerin gıda maddedileri “toplamaları” ile ilgili anlamlı bir anekdot dilden dile dolaşmaktadır: Bir köylü heyeti Lenin’in karşısına çıkar; “Evet beybaba,” der Lenin köyün en yaşlısına, “artık memnun olmalısınız. Toprağınız, ineğiniz, tavuğunuz, kısaca herşeyiniz var.” “Öyle evlat, Tanrıya şükür,” diye yanıtlar köylü. “Toprak bana ait, ama ürünü elimden alıyorsun; inek benim malım, sütü elimden alıyorsun; tavuk benim tavuğum, yumurtayı elimden alıyorsun. Tanrıya şükür evlat.”
Bu şekilde sömürülüp aldatılan köylüler komünistlere cephe aldılar. Raswjorstka, tüm adaletsizlikleriyle ceza seferleri, ülkede güçlü bir devrm karşıtı hissiat yarattı. Rusya konusunda yazılar hazırlayan kimi yazalar hükümetin köylülerin uzlaşmazlıklarıyla ilgili geliştirdiği tezi aynen kabullendiler. Örneğin, bugünkü Rusya’nın diğerleriyle karşılaştırılamayacak ölçüde en samimi ve ciddi eleştirmeni Bertrand Russel,”Bolşevizmin Teorisi ve Pratiği” başlıklı yazısında şöyle diyor: “Köylülerin Bolşeviklere yönelik antipatileriyle ilgili nedenlerin yetersiz olduğunun itiraf edilmesi gerekir.” Açıktır ki, Bertrand Russel’ın Raswjorstka’nın sonuçlarını gözlemleme fırsatı hiç olmamıştır, yoksa başka bir izlenim edinirdi. İşin gerçeği, Rus köylüleri o kadar pasif ve ağırkanlı olmasalardı, Bolşevik Devletin ömrü fazla uzun olmazdı. Görünen o ki, Bolşevik devlet, köylülerin pasif direnişi sonucu bile neredeyse yıkılacaktı. Lenin’i yeni vergi politikasına ve serbest ticarete zorlayan şey – Raswjorstka’nın insanlık dışı ve karşı-devrimci olması değil- bu gerçeğin farkedilmesidir.
3: Pud: Eski Rus ağırlık ölçüsü: 16.38 kg(ç.n)
Rus Kooperatifleri
Rus kooperatifleri halkın yaşamında büyük bir kültürel ve ekonomik güç oluşturuyordu. 1918 yılında ülke çapında 25.000 şube ile büyük bir ağ oluşturan kooperatiflerin dokuz milyon üyesi vardı. Aynı dönemde, ödenmiş semayaleri 25 bin rubleyi bulurken, bir önceki yılda ciroları 200 milyon ruble tutuyordu. Açıktır ki, kooperatifler devrimci örgütlenmeler değillerdi. Ancak varlıkları şehirle köy arasındaki ilişkilerde bağlantı unsuru olarak hayati önem taşıyordu. Başlarında ne türden karşı-devrimciler olursa olsun bunlar, tüm örgütlenmeye zarar vermeden, kolaylıkla ayıklanabilirlerdi. Ancak bu yaplanmaların faaliyetlerine izin verilmesi, kaçınılmaz biçimde, merkezi devletin yetkilerinin sınırlanması gibi gözükecekti. Bu nedenle kooperatifler “tasfiye edildi” ve böylelikle Rusya’nın yeniden inşası açısından önemli bir unsur yok edildi. Ancak kooperatifler zafer çığlıklarıyla öbür dünyaya gönderildikten, kooperatif hareketi içinde özveriyle çalışmış çok sayıda kadın ve erkek yaşamlarını atıl bir şekilde cezaevlerinde geçirdikten sonra, Lenin bir kez daha göğsünü dövüyor ve bir kez daha -mea culpa- diyordu. Bugün kooperatifler yeniden kurulmaya ve ölü bedenler caanlandırılmaya çalışılıyor. Kooperatiflerin yasal olarak yeniden tanınmalarından kısa bir süre önce, o sırada ölüm döşeğinde olan Kropotkin, Dimitrof’dan altı kooperatifiçinin cezaevinden salıverilmesi arzusunu dile getirmişti. Bu adamları ciddi ve inançlarına bağlı işçiler olarak tanıyordu. Yaptıklarına sadık kaldıkları için zaten 18 aydan beri Butyrki hapishanesinde çile çekiyorlardı. Bunlar ancak Lenin’in kooperatiflerin yeniden kurulması gerektiğini açıklamasından sonra serbest bırakıldılar. Kooperatiflerin Bolşevik devlet yapısı içerisinde, tasfiye edilmelerinden önce sahip olduklar anlamı ve gücü bir gün kazanacaklarına inanmak zordur.Sovyetler
Bugünkü Rusya’yı Sovyet Rusya, Bolşevik devleti de Sovyet Devleti diye adlandırmak düpedüz gülünçtür. 1905 devrimi sırasında ilk kez kurulan Sovyetler Ekim Devriminden sonra yeniden ortaya çıktılar. Sovyetlerin Bolşevik hükümetine olan yakınlığı ilk Hristiyan hareketin Hristiyan kilisesine yakınlığı kadardır. Köylü, işçi, asker ve denizci konseyleri Rus halkının özgürleşen güçlerinin kendiliğinden sonuçlarıydılar. Sovyetler, kitlelerin yüzyıllar boyu süren baskı dönemlerinden sonra dile getirdikleri gereksinimlerine denk düşüyorlardı. Daha 1917 yılının Mayıs, Haziran ve Temmuz aylarında Sovyetlerin dinamik gücü, işçileri ve köylüleri fabrikaların ve toprağın mülkiyetini ele geçirmeye zorluyordu. Sovyetler büyük bir hızla bütün Rusya’ya yayılıp Ekim Devriminin ateşini tutuşturdular ve çalışmalarını bu olaydan sonra da aylar boyunca sürdürdüler. Sovyetlerin anlamını kavrayamayan bazı sosyalist politikacılar bizzat Sovyeler tarafından bir kenara atıldılar. Bu hareketin kabaran dalgasına karşı çıkmayı deneselerdi Bolşeviklerin başına da aynı şey gelirdi. Ancak kurnaz ve hilekar bir cizvit olan Lenin, halkın genel çığlığını kendi parolası haline getirdi: -Bütün İktidar Sovyetlere!- Ancak Lenin ve sadık kullarının kendilerini koltuklarında emniyette hissetmelerinden sonra Sovyetlerin yıpratılması süreci başladı. Bugün Sovyetler Rusya’daki herşey gibi, bedensel varlıkları kaybolmuş birer siluetten başka birşey değildirler.Sovyetler, bugün sadece Komünist Partisi’nin kararlarını tekrar ediyorlar. aşka bir politik yaklaşımın duyulma olasılığı yoktur. Komünistlerin seçim yöntemleri Tammany Hall’i(4) bile kıskandırıyor olmalıdır. Rusya’ya geri dönüşümden kısa bir süre sonra önde gelen bir komünist bana, -Murphy usta ve Tammany Hall bizim elimize su dökemez- demişti. Ben doğal olarak adamın şaka yaptığını düşünmüştüm. Ancak çok geçmeden gerçeği ifade ettiğini farkettim. Komünist oyları şişirmek için komünistler her tür hileyi kullanıyorlar. Alışılmış yöntemlerin yetmediği yerlerde istihkakın kesilmesi ve tutuklama tehditleri kullanılıyor. Çeka, kader gibi her an hazır ve nazırdır ve seçmenler kendilerini neyin beklediğini bilmektedirler. Bu nedenle komünistlerin neden bütün seçimleri kesin olarak kazandıklarını anlamak kolaydır. Buna rağmen Bolşevik Rusya’da Menşeviklerin, Sol Sosyalist Devrimcilerin, hatta Anarşistlerin ara sıra bir temsilci çıkarabilmeleri az şey değildir. Yayın çıkarma, özgür konuşma ve fabrikalarda yasal propaganda hakkı olmadan muhalefet partilerinin Sovyetlere temsilci seçmeyi başarmaları bir mucize gibidir. Ancak orada sesini duyurma olanağı hiç yoktur. Komünist şakşakçılar (kişiliksiz alkışçılar) komünistler dşında kimsenin sesinin duyulmamasına özen göstermekteler.
Arada sırada bir anarşist Sovyet seçilirse, hükümet normal olarak temsilciliği tanımayı reddetmekte ya da Çeka, herhangi bir bahaneyle, seçilen kişinin karşısına çıkarılmaktadır. 1920 yılında Moskova’da fabrika kulüplerinden birinde bir seçimde bulunmuştum. Hükümet, işçilerin adayı olan bir anarşistin seçilmesini ikinci kez onaylamamıştı. Karşı aday olarak Maku sağlığı İdaresi komiseri Semasçko çıkarılmasına rağmen, işçiler üçüncü kez anarşisti seçtiler. Semasçko’nun, rakibinin kişiliğine yönetlik hakaretleri, onu gözden düşürüme çabaları, seçmenleri yumrukla yıldırma ve aforoz etme tehditleri fayda etmedi. İşçiler adamın yüzüne karşı güldüler, alaycı bravo çığlıklarıyla onunla dalgalarını geçtiler ve üçüncü kez anarşisti seçtiler. Birkaç ay sonra, seçilen kişi bir bahaneyle tutuklandı ve ancak uzun bir açlık grevi sonunda ve o sırada Moskova’da bulunan bir İngiliz işçi misyonunun gezisi sırasında bir skandalın patlak vermesini önlemek isteyen Bolşeviklerce serbest bırakıldı. Moskova’yı terk etmemden, yani 1 Aralık 1921′den hemen önce Moskova Sovyetinin üç anarşist üyesi tutuklandı. Bunlardan birisi başkent dışına sürgüne gönderildi. Diğer ikisi hakkında ise, sonradan öğrendiğime göre, normal olarak, sorgu yapılıp dava açılmadan sanığın kurşuna dizilmesi ile sonuçlanan -çetecilik ve yeraltı faaliyeti- suçlamasıyla dava açılmış. Bu kişilerin suçları Moskova Sovyetinde her şeyi açık yüreklilikle söylemekten ibaretti. Bu yüzden oradan -uzaklaştırılmaları- gerekiyordu. Açıkça görülmektedir ki, ne Moskova Sovyetinin, ne de Rusya’daki başka bir Sovyetin görevini yaparken kendi başına karar verme hakkı ya da bağımsızlığı hakkı söz konusudur. Hatta Komünist Partisi’nin sıradan bir üyesinin bile orada görüşlerini açıklama konusunda fazla olanağı yoktur. Hem Sovyetlerin, hem de tüm Bolşevik hükümetin içinde -proletarya diktatörlüğü- çok küçük bir grubun elinde bulunmaktadır – o, Rusya’yı ve Rus Halkını tek başına egemenliği altında tutan merkezdeki küçük gruptur.
Bir zamanların ideali olan -işçilerin, köylülerin ve askerlerin özgür fikir alışverişi- halkın artık rağbet etmediği ve tüm inancını yitirdiği bir komediye dönüşmüş bulunuyor.
4: 19. yüzyılda Amerika’da Demokrat Parti içine yerleşmiş mafyavari bir grup (ç.n.)
Çalışma Seferberliği
Gerçekte angaryadan başka bir şey olmayan çalışma seferberliği dünyaya komünist sistemin en önemli unsurlarından biri olarak övgüyle sunuldu. “-Bugün Sovyet Rusya’da herkes çalışmak zorundadır. Artık parazitler yoktur.-” Gerçi Lenin hiçbir zaman bu uygulamanın Rusya’yı yeniden inşa için yürürlüğe konan başka birçok benzer uygulamagibi bir hata olduğunu itiraf etmedi; ama onun, angaryanın işçilern verimliliğini artırmak konusunda hiçbir şey gtirmediğini net olarak anladığına inanıyorum. Uygulandığını dönemde angarya, sadece kitlesel bir kölelik sistemi kurmayı ve burjuva asalakların yerini Bolşevik asalaklar aygıtının almasını başardı. Görevi işçileri zorlamak, iş sırasında gözetlemek, tutuklamak ve zaman zaman da, işlerini izinsiz erketmeleri durumunda, kurşuna dizmekti. Gerçekten de işçilerin büyük çoğunluğu işyerlerine gidiyordu, ancak çalışmak için değil; avarelik etmek, karılarının ve çocuklarının köyde un ve patatesle değiştirebilecekleri birkaç parça malı gizlice üretmek için, Açlıktan ölmemenin tek yolu buydu.Sadece köyden şehire bir şey getirilme imkanı üzerine bile bir kitap yazılabilir. Ticaret yasağıyla birlikte, resmi görevli olmayan herkesin köyden şehiren getirebilecekleri mallara el koymak üzere tüm tren istasyonlarına askerler ve Çeka elamanlarından oluşan müsadere birlikleri (Sagrhaditelniotrjad) yerleştirilmeye başlandı. Ancak büyük zorluklarla seyahat izni alabilen, seyahat imkanı çıkana kadar günlerce, hatta haftalarca istasyonlarda bekleyen, tıka basa dolu pis vagonlarda ayakta, bazen de vagonların üstünde ya da merdivenlerde yolculuktan sonra bir pud un ya da patates elde edebilen bu şanssız zavallılar, seyahatlerinin son istasyonunda önlerine çıkan müsadere birliklerinin herşeyi ellerinden almalarını sessiz sedasız sineye çekmek zorundalardı. Çoğu durumda komünist devletin koruyucuları el konulan malları kendi aralarında paylaşıyorlardı. Yoksul kurbanlar başlarına başka birşey gelmediyse kendilerini şanslı saymalıydılar. Çünkü değerli yüklerinin müsadere edilmesinin dışında, işin içinde, çok sık yapıldığı gibi, “-spekülasyon-” iddiasıyla, içeri atılmak da vardır. Kıtlık döneminde hayatta kalmaya çaba harcadıkları için Rusya’nın hapishanelerini dolduran mutsuz insan yığınlarının yanında, gerçekten spekülasyon yaptıkları için hapse atılanların sayısı yok denecek kadar azdır.
Bolşeviklerin bir konuda haklarını teslim etmek lazım -onlar yarım iş yapmazlar. Angarya yasallaşır yasallaşmaz acımasız ir şekilde uygulandı. Erkek kadın, genç yaşlı, yırtık pırtık ayakkabıları ve lime lime olmuş ince elbislerine akılmaksızın, ayrım gözetilmeksizin, buz gibi havada ve tipide kar küremeye ya da buz kırmaya zorlandılar. Bazen odun kesmek için gruplar halinde ormana gönderildiler. Sonuç zatülcenp, akciğer iltihabı ya da veremdi. Ancak bu sonuçlardan sonra Kremlin’deki bilgeler işbölümünü düzenleyecek bölümler açtılar. Bu bölüm, işçilerin bedensel güçleri konusunda karar veriyor, onları sınıflandırıyor ve mesleklerine göre işlere dağıtıyordu.
İşe zorlamak için kullanılan yöntemlere karşı derin bir nefret duydukları için, insanların bu köleleştirici ve insanlık dışı koşullarda işten kaçmaya çalışmalarına şaşmamak gerekiyor. İnsanlar zamanla komnist devlet, damarlarından yaşam enerjilerini soğuran bir sülük gii görmeye başladılar. Uzun savaş yıllarının darbelerini yaşayan, Yudeniç’in sürülerine karşı şehirlerini kahramanca savunan, savaş ve açlığın dehşetini yaşayan, tüm Rusya’nın en devrimci işçileri olarak nam salan Petrograd işçilerinin bile sahte devrimcilerden ve onlarla bağlantılı her şeyden nefret etmeye başlamaları bir mucize miydi? Ancak bu onların hatası değildi. Onların ideallerini ve inançlarını yıkan Bolşeviklerin zalim devlet mekanizmasıydı. İnsanlarda, ancak uzun dönemde aşılabilecek devrim karşıtı bir ruh hali yaratan oydu.
Petrograd Sovyeti’nin bir toplantısındaki bir saneyi hiç unutmayacağım. Kronstadt’ın kaderi ile ilgili kararın verileceği geceydi. Komünist liderlerin uzun konuşmalarından sonra birkaç işçi ve denizci söz istedi. ir cephane işçisi konuşuyordu. Yüzü izleyicilere değil, oturum başkanına dönüktü. Gerinlikten sesi titriyor, gözleri alevler saçıyor ve tüm bedeni sarsılıyordu. Petrograd Sovyeti’nin başkanı Zinovyev’e hitap ediyordu: “-Üç buçuk yıl önce siz Alman ajanı, devrim düşmanı olarak damgalanıp hafiyelerin hakaretlerine ve takibine uğrarken, biz Petrogradlı işçiler ve denizciler sizi kurtardık, sizin için savaştık, kan döktük ve sizi sonunda bugün olduğunuz yere getirdik. Bunu siz halkın isteklerine tercüman olacağınızı düşündüğümüz için yaptık. Ama o andan itibaren siz ve hükümetiniz bizden uzaklaştınız. Ve şimdi bizlere hakaretler yağdırıyor ve bizi karşı-devrimci ilan etmekte diretiyorsunuz. Ekim Devriminde verdiğiniz sözleri yerine getirmenizi istediğimiz için bizi hapse atıyor ve kurşuna diziyorsunuz.-”
Adamın başına neler geldiğini bilmiyorum. Cüretkarlığından dolayı cezaevini ya da merzarlığı boylamış olabilir. Ama çığlığını kimse duymadı. O çığlık, devrim döneminde olağanüstü bir coşku düzeyine ulaşan, şimdiyse bolşevik devlet tarafından zincire vurulan ve ölümle pençeleşen bir ruhun, tüm Rus halkının ruhunun çığlığıydı.