Bu kitabı okuyan
herkes için; okumadan öncesi ve okuduktan sonrası vardır. Varlığını
sorgulamaktan yorulursun artık. Belki çoğu zaman düşünmekten kaçtığın şeyleri
bir bir yüzüne vurur. Ve artık kaçacak yerin yoktur. Zihninin içine hapsolur,
orada debelenir, çıkış yolu ararsın.
Saatlerce başka
hiç bir şey yapmadan (yemek bile yemeden) düşünmeyi yaşarsın. Soyutlarsın
bedenini dış dünyadan, ruhuna yoğunlaşıp onun sıkıntılarını çözebilmek adına.
Ruhunu somutlaştırırsın bi bakıma. Sonrası tamamen problem çözmeyle alaklı
kişisel beceridir. Ya çözemeyip bunalıma girersin, ya da artık bi nedenin
vardır, hayatı anlamlaştırmışsındır ve gerçekten yaşamaya başlarsın. Eğer gücün
yoksa.. hiç başlama, kaçmaya devam et.
- Alıntılar -
“Seni anlıyorum”
demek büyük bir yalandır. Kocaman bir yalan. Kimse kimseyi anlayamaz ve
tanıyamaz bu dünyada. Var olan en sağlam zırh, insan vücududur. İçindekileri en
iyi saklayan kasa o’dur. Koridorlarında birikenlerin kokusunu bile yaymaz
dışarıya. Deliliğin kokusunu, anormalliğin kokusunu duyamazsın yanında gazete
okuyan adamın, otobüs durağında. Sadece gördüklerin vardır. Beş duyunun
algıladığı kadar anlarsın aileni, sevgilini, çocuğunu. Dolayısıyla herhangi bir
şeyi, birini anladığına ,ama gerçekten anladığına emin olmak, sarıldığında arkasında
ellerini kavuşturabilecek kadar o şeyi ya da kimseyi anlamak olağanüstü bir
durumdur. Ve çok zaman isteyen, sözkonusu olağanüstü ilişki için, olağanüsü bir
insan olmak gerekir.
Varılabilecek son
noktadır anlayabilmek. En üst derecede bilgi gerektirir. Kimbilir belki ben de
anlarım kendimi, anlayabilirim varlığımı… Ya da hepsinden vazgeçtim; belki bir
gün ben de anlayabilirim suyu, ateşi, toprağı, havayı… Yanlış anlaşılmasın!
Ders almak değildir anlamak. Tecrübe asla! Kıyasla da varılmaz bu noktaya.
Sadece anladığının farkında olmaktır gereken. Kimbilir belki ben de derim bir
gün “kinyas’ı ve kinyas hayatını anlayabilmekteyim…” Ancak sanmıyorum. Ne o
kadar sabrım var, ne de anlamaya merakım.
Ölümlü olduğunu
unutamadıktan sonra ne gereği var anlamanın? Tutunsan da aşıklarına,
zincirlesen de kendini dostlarına, yine de gömülürsün toprağa…
Anlayan şöyle der
; “anlayamasaydım da ölecektim. Daha çok anlamak, yormayacak tabutumu
taşıyanların kollarını. Çünkü ne daha ağır oldum,ne de büyük!” Ebeni ve ebenin
… anlayabilmekteyim. Ne güzel! “
“Yarın düşüncesi,
bugünü yaşanılabilir hale getiriyordu. Kendimizi br binanın tepesinden hep
beraber boşluğa bırakmayışımızın tek nedeni, yarındı! Loto’nun çıkma
ihtimalini, aşık olunacak insanla tanışma ihtimalini, sonsuz mutluluk
ihtimalini içinde barındıran o sihirli sözcük: Yarın… Gelecek iyi bir
sermayeydi. Yaşadığımız sürecebitmeyen bir ana para gibi. Gelecek zamanda
çekilmiş fiiller kulağa çok tatlı bir melodi yayıyordu. hele planların
ayrıntılarına girmek… “
“Ne ölüm, ne de
hayat ! Hiçbiri kovalamıyor beni rüyalarımda. hiçbirinin eli bana değmiyor.
Çünkü ellerim ceplerimde hiç olmadıkları kadar. Varlığıma nedensizlikten
delirdim ben. Hiçbir nedeni kendime yakıştıramadığımdan. Hepsini giydim.
Hiçbiri olmadı. Hepsi dar geldi. İnansaydım herhangi birine, uğruna gerekirse
dünyayı kan gölüne çevirirdim. Okyanuslar kırmızı olurdu. Pıhtılaşmış kanlardan
siyah dağlar yükselirdi. ama inanamadım. Bir türlü inanamadım… Bütün hayat bir
illüzyon.”
“Sadece canım
istediği zaman ölmek elimde olduğu için yaşıyorum. İntihar fikri olmasa kendimi
çoktan öldürmüş olurdum”
“Aşık oldukları
halde okullarına, işlerine giden, sanki hiçbir şey değişmemiş gibi davranan
insanlardan hep iğrenmişimdir. Midemi bulandırır vasat sevgililer. Tabii
aslında onları da anlamak gerek ! Ait oldukları burjuva sınıfının bir gereği
olarak kontrolsüz hareketin en büyük düşmanı olmaya mecbur bırakılmışlardır.
Kontrolsüzlük, anormallik, farklılık bütün bunlar korkutucu gelir burjuvaya.”
”Çok şey gördüm,
beni yüzüstü gömün…”