Bu ilgi çekici çalışmanın Sunuş bölümünü, tadımlık olarak yayınlıyoruz.
***
Rus avangardı, yakıp yıkmaktan bahsettiği müzeleri 1917 Devrimi’nden sonra ele geçirince ne yapmıştı?Ermitaj gibi muhteşem imparatorluk müzelerini nasıl yönetmişti?
“Fransız Burjuva Devrimi”, saraylardan, kiliselerden el koyduğu koleksiyonlarla Louvre’u kurmuştu. Peki, “Rus Proleter Devrimi” müzeyle nasıl baş etmişti?
Bu kitapla ilgili çalışmalar, daha ziyade müzeciliği ilgilendiren böyle meraklarla başladı. Bunlar müzeciliği belirleyen diğer konulara taştı: Devrim döneminde sanatın örgütlenmesi, siyaseti, felsefesi, üretimi...
Sonunda bir makale çerçevesinde başlayan araştırmalar uzadıkça uzadı ve “sanatın iktidarı”na ilişkin böyle bir kitapçığa dönüştü. Yani, Sanatın İktidarı, Rus avangardıyla 1917 Devrimi’nin ilişkileri üzerine bir inceleme değil, Rus avangardının siyasal evreni üzerine bir çalışma da değil. Bir müzecilik profili. Ama bu profili tanımlayan öteki konulara da bulaşıyor.
1917 Rus Devrimi’yle iktidarını kuran Sovyet hükümeti, başta müzeler olmak üzere, bütün sanat kurumlarının yönetimini avangard sanatçılara teslim eder. Bundan sonraki dört-beş yıl boyunca yaşananlar, gerek müzecilik tarihinin gerek bütün sanat tarihinin en istisnai deneyimini oluşturur. Tarihte ilk kez sanatın iktidarı sanatçıların elindedir. Ne var ki onlar bu iktidar sayesinde devraldıkları mirası parçalamak üzere örgütlenmişlerdir. Yani sanat kuramlarını kurmayı değil, yıkmayı amaçladıkları için “avangard”dırlar.
Müzeleriyle, akademisiyle, koleksiyonlarıyla, sergileriyle, tarihi ve teorisiyle reddettikleri, ama Devrim’le birlikte sorumluluğu üstlerine kalan sanat, aslında iki yüz yıllık şaşaalı Rus modernleşmesinin ta kendisidir.
O nedenle, Devrim arifesindeki sanat atmosferini incelemeye, 18. yüzyılda St. Petersburg’un* kurulmasıyla başlayan Rusya’nın modernleşme/müzeleşme atılımına değinerek başlıyorum. Bu atılımın bir ayağı Petrograd’ın imparatorluk müzeleri, diğer ayağı genellikle aristokrat malikânelerinde gelişen Moskova’nın “entelektüel müzeleri”. Ondan sonra, Rus avangardının Devrim öncesindeki ve ertesindeki düşünsel, estetik formasyonu üzerinde duruyorum. Devrim dönemi sanatı ve müzeciliği, bunun ardından geliyor. En sonra da, sanatın bu birkaç yıllık iktidarının sarsılmasına ve yıkılmasına değiniyorum. “Epilog” ise, süprematizm ve konstrüktivizmin dramıyla ilgili: Tam bir enternasyonali başardıkları sırada, İkinci Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş konjonktüründe nasıl ezildiklerini kaydediyor. (AA/HK)
* 1703-1914 St. Petersburg, 1914-1924 Petrograd, 1924-1991 Leningrad, 1991 St. Petersburg.
Ali Artun hakkında
1972'de Ortadoğu Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü'nden mezun oldu. Mimarlar Odası'nda bilim ve teknoloji konuları ile mimar ve mühendislerin toplumsal konumları üzerine araştırmalar yürüttü, çeşitli makalelerin yanı sıra "Fordizmin ve Mühendisin Dönüşümü" adlı kitabı yazdı. 1980'den sonra Ankara Çağdaş Sahne Kültür Merkezi’ni yönetti ve burada 500 Yıllık Bilmece programı çerçevesinde sanat tarihi, edebiyat ve müzikle ilgili etkinlikler düzenledi. 1984'te Galeri Nev'in kuruluşuna katıldı. Bu zamandan başlayarak Galeri'nin Ankara'daki sergilerini düzenledi ve aralarında "Resme Bakan Yazılar", "Arslan-Defterler" ve "Tiraje-Zamanların Hafızası"nın da bulunduğu yüzü aşkın Galeri Nev yayınının editörlüğünü yaptı. Galeri sergilerinden başka, Ankara'da "Cobra ve 1950-2000", "Kopenhag'da Ben Bir Başkası", "İstanbul'da Mübin Orhon-Sainsbury Koleksiyonu" sergilerini hazırladı. Sanart'ın kuruluşunda ve yönetiminde görev aldı. Halen, kültürel eleştiri alanında eserlerin derlendiği "Sanathayat" dizisini yönetiyor ve İstanbul Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Programı'nda "Sanat ve İktidar" dersini veriyor. Ekim 2011 tarihinde internette yayına başlayan e-skop sanat ve eleştiri dergisinin kurucusu ve editörü. Son yayınlanan kitapları: "Modernliğin Sınırında Sanat-Eleştiri, Özerklik, Siyaset" (2006), "Müze ve Modernlik" (2006), "Çağdaş Sanatın Örgütlenmesi: Estetik Modernizmin Tasfiyesi" (2011).
Kaynak: İletişim Yayınları