16. yüzyıl ortalarında Calvin hep kazanır. Ama dört asır kadar sonra Stefan Zweig isminde bir yazar doğar ve insanlığa gerçeği anlatır.
Mağdurken mağrur olan, iktidarın bozduğu bir şahsiyettir Jean Calvin.
Reform’u başlatan Luther’in yanında saf tuttuğu için Fransa’dan Basel’e
kaçmak zorunda kalır. Dinin dönüşmekte olduğu Cenevre’de belediye
meclisi onu küçük bir maaşla vaiz olarak atar. Eğer önemsemedikleri bu
işsiz kaçağın, “Vaizler en üsttekilerden en alttakilere, herkese emir
verebilir” yazdığını fark etmiş olsalardı bunu asla yapmazlardı.
Tanrının sözlerini yorumlama hakkının bir tek kendisine ait olduğuna
inandığını bilselerdi, onu zaman içinde geniş yetkilerle donatmazlardı. O
zaman Calvin, şehir meclisi toplantısından “ayyaşların toplantısı” diye
bahsedemezdi. Şehri terk etmek zorunda bırakıp sonra yalvar yakar geri
çağırmasalardı, Calvin bu denli güçlenemezdi.
Sansür, her diktatörlüğün doğuştan kardeşidir
“Bizim adaletimiz baştan sona adaletsizliktir, faziletimiz pislik, kahramanlığımız şerefsizliktir. Ve bizden doğan en iyi şeyler bile her zaman için etin kirliliğine bulaşmıştır ve fenadır, kirle yoğrulmuştur.” Herhangi bir şeyin tadına varmayı, zevk almayı “günah” addeden Calvin, hoşuna gitmeyen her şeyi yasaklar. Erkeklere saç uzatmak, kadınlara dantelli başlıkla açık ayakkabı giymek yasaktır. Yirmi kişiden kalabalık aile şenlikleri yasaktır. Şerefe kadehe kaldırmak yasaktır. İncil’de geçmeyen vaftiz isimleri yasaktır. İzinsiz kitap bastırmak yasaktır. Ve Calvin’e karşı getirlecek her türlü eleştiri yasaktır! “Sansür, her diktatörlüğün doğuştan kardeşidir.”
Calvin’in sırrı yeni değildir, diktatörlerin tümüne ait çok eski bir şeydir: Terör. Bütün seçilmiş teröristler gibi Calvin de kana susamış gibidir. İncil’in arındırılması gerektiğini savunanlar arasında yer alan Miguel Serveto’nun önerileri onu çılgına çevirir. Yedi yüz sayfalık kitabı Restitutio nedeniyle şikâyetçi olur Serveto’dan. Cenevre yasalarına göre birini bir suçla itham eden her yurttaşın, haklılığı ispatlanıncaya dek suçladığı kişiyle tutuklanıp hapis yatması gerekmektedir. Ama güç Calvin’in elindedir, elbette hapse girmez. Serveto kendini savunurken Calvin’in yargılanması talep eder. Başta hiç desteklenmeyen ölüm cezası kesinleşir ve Serveto günlerce buz gibi hücresinde, çürümüş giysiler içinde kendi pisliğiyle kaldıktan sonra kazığa bağlanır. Odunlar yakılır ve genç hümanist ağır ateşte yavaş yavaş kızartılır. Serveto’nun ölüm çığlıkları yankılanır, etinin kokusu kente yayılırken Calvin evinde, pencereleri kapalı duran çalışma odasındadır.
İnsanlığın hakiki kahramanları
Voltaire’in sözleriyle Reform hareketinin ilk “din cinayeti” işlenmiştir. Vicdanının sesini susturamayanlar sert tepkiler vermektedir. Onlardan biri de Sebastian Castellio’dur ve sorar: “Serveto sana silahla saldırmış olsaydı meclisi yardıma çağırmaya hakkın olurdu. Ama o seninle sadece kalemiyle mücadele ettiğine göre sen neden yalın kılıç üzerine yürüdün? Söyle, neden şehir meclisinin arkasına saklandın?”
Calvin’in muhalefete tahammülü yoktur. Tanrıyı memnun edecek bir cinayet işlediğine inanmaktadır ve tartışmak fazlasıyla abestir. Fakat Castellio susmamakta kararlıdır: “Sadece tanrıya ait olan sırları, onun gizli planlarına katılmışız gibi böyle bilgiççe tartışmak; haddini aşmak demektir ve aslında bir şey bilmediğimiz konular hakkında, kesin kanaatlere sahipmişiz gibi insanları kandırmak, öyle görünmek kibirdir.”
Stefan Zweig’ın kitaba da uygun gördüğü isimle Vicdan Zorbalığa Karşı’dır. “Bir fikrin savunucusu için gerçek tehlikeyi, ona farklı bir düşünceyle karşı çıkan bir insan oluşturur.” Calvin tehlikenin farkındadır. Geri adım atarsa itibarının ölümcül bir yara alacağını bilir. Çare “daha fazla sertlik, daha pervasızca zorbalık”tır. Castellio’nun Calvin’in fikirlerini eleştirdiği kitabı Contra labellum Calvini’nin basımı durdurulur. Basel Üniversitesi’nin yazma yasağını kaldırmasıyla kıymetli profesör yeniden fikirlerini dile getirmeye başlar. Calvin’in bir sonraki adımı iftira atmak olur. Güpegündüz odun çalmakla itham eder onu ve bütün kinini kusar: “Tanrı seni yok etsin iblis!” Oysa Ren Nehri’nden ağaç dallarını toplayan halka para ödenmektedir ve Castellio bunu belgeler. Bütün hümanistlere, vicdanının sesiyle konuşanlara rağmen Calvin, Castellio’yu suçlayacak bir yol bulur: Birkaç işi bir arada yapıp ancak geçinebilen Castellio, zamanında bir kitap çevirmiştir ve kitap çokeşliliği savunmaktadır.
16. yüzyıl ortalarında Calvin hep kazanır. Ama dört asır kadar sonra Stefan Zweig isminde bir yazar doğar ve insanlığa gerçeği anlatır. Erasmus’u, Amerigo’yu, Macellan’ı, Marie Antoinette’i, Montaigne’i, Stendhal’i nasıl anlattıysa Castellio’yu da araştırıp anlatır. Tek endişesi “Castellio’ya karşı duyduğu büyük ilgi dolayısıyla Calvin’e haksızlık etmek, ona karşı düşmanca duygulara kapılmak”tır. Ama öykü ve biyografi ustası Zweig, Calvin’e haksızlık etmeden Castellio’nun hakkını teslim etmeye çalışır. Çünkü “Tarihin adil davranmaya hakkı yoktur.” O “sadece galiplere bakar, mağlupları gölgede bırakır.” Ve Zweig “insanlığın hakiki kahramanları”nın “güç kullanmaksızın güce yenik düşenler” olduğuna inanmaktadır.
*Her baskı önünde sonunda isyana götürür. Zira zaman içinde insanlığın ahlak bakımdan bağımsızlığı baki kalır.
*Bir diktatöre saygı göstermek, asla onu sevmek değildir.
*Bir halkın, diktatörlüğün sağladığı, sıkı disiplin ve artan ortak vurucu güç gibi geçici avantajların bedelinin daima bireyin kişisel haklarıyla ödendiğinin ve her yeni kanunun, kaçınılmaz olarak eski bir özgürlüğe mal olduğunun ayırdına varması çoğunlukla zaman alır.
*Örgütlenmemiş bir memnuniyetsizlik, örgütlü bir terörle asla baş edemez. Kitaptan
VİCDAN ZORBALIĞA KARŞI
Ya da Castellio Calvin’e
Stefan Zweig
Çeviren: Zehra Kurttekin
Can Yayınları
2014, 248 sayfa, 18 TL.
Sansür, her diktatörlüğün doğuştan kardeşidir
“Bizim adaletimiz baştan sona adaletsizliktir, faziletimiz pislik, kahramanlığımız şerefsizliktir. Ve bizden doğan en iyi şeyler bile her zaman için etin kirliliğine bulaşmıştır ve fenadır, kirle yoğrulmuştur.” Herhangi bir şeyin tadına varmayı, zevk almayı “günah” addeden Calvin, hoşuna gitmeyen her şeyi yasaklar. Erkeklere saç uzatmak, kadınlara dantelli başlıkla açık ayakkabı giymek yasaktır. Yirmi kişiden kalabalık aile şenlikleri yasaktır. Şerefe kadehe kaldırmak yasaktır. İncil’de geçmeyen vaftiz isimleri yasaktır. İzinsiz kitap bastırmak yasaktır. Ve Calvin’e karşı getirlecek her türlü eleştiri yasaktır! “Sansür, her diktatörlüğün doğuştan kardeşidir.”
Calvin’in sırrı yeni değildir, diktatörlerin tümüne ait çok eski bir şeydir: Terör. Bütün seçilmiş teröristler gibi Calvin de kana susamış gibidir. İncil’in arındırılması gerektiğini savunanlar arasında yer alan Miguel Serveto’nun önerileri onu çılgına çevirir. Yedi yüz sayfalık kitabı Restitutio nedeniyle şikâyetçi olur Serveto’dan. Cenevre yasalarına göre birini bir suçla itham eden her yurttaşın, haklılığı ispatlanıncaya dek suçladığı kişiyle tutuklanıp hapis yatması gerekmektedir. Ama güç Calvin’in elindedir, elbette hapse girmez. Serveto kendini savunurken Calvin’in yargılanması talep eder. Başta hiç desteklenmeyen ölüm cezası kesinleşir ve Serveto günlerce buz gibi hücresinde, çürümüş giysiler içinde kendi pisliğiyle kaldıktan sonra kazığa bağlanır. Odunlar yakılır ve genç hümanist ağır ateşte yavaş yavaş kızartılır. Serveto’nun ölüm çığlıkları yankılanır, etinin kokusu kente yayılırken Calvin evinde, pencereleri kapalı duran çalışma odasındadır.
İnsanlığın hakiki kahramanları
Voltaire’in sözleriyle Reform hareketinin ilk “din cinayeti” işlenmiştir. Vicdanının sesini susturamayanlar sert tepkiler vermektedir. Onlardan biri de Sebastian Castellio’dur ve sorar: “Serveto sana silahla saldırmış olsaydı meclisi yardıma çağırmaya hakkın olurdu. Ama o seninle sadece kalemiyle mücadele ettiğine göre sen neden yalın kılıç üzerine yürüdün? Söyle, neden şehir meclisinin arkasına saklandın?”
Calvin’in muhalefete tahammülü yoktur. Tanrıyı memnun edecek bir cinayet işlediğine inanmaktadır ve tartışmak fazlasıyla abestir. Fakat Castellio susmamakta kararlıdır: “Sadece tanrıya ait olan sırları, onun gizli planlarına katılmışız gibi böyle bilgiççe tartışmak; haddini aşmak demektir ve aslında bir şey bilmediğimiz konular hakkında, kesin kanaatlere sahipmişiz gibi insanları kandırmak, öyle görünmek kibirdir.”
Stefan Zweig’ın kitaba da uygun gördüğü isimle Vicdan Zorbalığa Karşı’dır. “Bir fikrin savunucusu için gerçek tehlikeyi, ona farklı bir düşünceyle karşı çıkan bir insan oluşturur.” Calvin tehlikenin farkındadır. Geri adım atarsa itibarının ölümcül bir yara alacağını bilir. Çare “daha fazla sertlik, daha pervasızca zorbalık”tır. Castellio’nun Calvin’in fikirlerini eleştirdiği kitabı Contra labellum Calvini’nin basımı durdurulur. Basel Üniversitesi’nin yazma yasağını kaldırmasıyla kıymetli profesör yeniden fikirlerini dile getirmeye başlar. Calvin’in bir sonraki adımı iftira atmak olur. Güpegündüz odun çalmakla itham eder onu ve bütün kinini kusar: “Tanrı seni yok etsin iblis!” Oysa Ren Nehri’nden ağaç dallarını toplayan halka para ödenmektedir ve Castellio bunu belgeler. Bütün hümanistlere, vicdanının sesiyle konuşanlara rağmen Calvin, Castellio’yu suçlayacak bir yol bulur: Birkaç işi bir arada yapıp ancak geçinebilen Castellio, zamanında bir kitap çevirmiştir ve kitap çokeşliliği savunmaktadır.
16. yüzyıl ortalarında Calvin hep kazanır. Ama dört asır kadar sonra Stefan Zweig isminde bir yazar doğar ve insanlığa gerçeği anlatır. Erasmus’u, Amerigo’yu, Macellan’ı, Marie Antoinette’i, Montaigne’i, Stendhal’i nasıl anlattıysa Castellio’yu da araştırıp anlatır. Tek endişesi “Castellio’ya karşı duyduğu büyük ilgi dolayısıyla Calvin’e haksızlık etmek, ona karşı düşmanca duygulara kapılmak”tır. Ama öykü ve biyografi ustası Zweig, Calvin’e haksızlık etmeden Castellio’nun hakkını teslim etmeye çalışır. Çünkü “Tarihin adil davranmaya hakkı yoktur.” O “sadece galiplere bakar, mağlupları gölgede bırakır.” Ve Zweig “insanlığın hakiki kahramanları”nın “güç kullanmaksızın güce yenik düşenler” olduğuna inanmaktadır.
*Her baskı önünde sonunda isyana götürür. Zira zaman içinde insanlığın ahlak bakımdan bağımsızlığı baki kalır.
*Bir diktatöre saygı göstermek, asla onu sevmek değildir.
*Bir halkın, diktatörlüğün sağladığı, sıkı disiplin ve artan ortak vurucu güç gibi geçici avantajların bedelinin daima bireyin kişisel haklarıyla ödendiğinin ve her yeni kanunun, kaçınılmaz olarak eski bir özgürlüğe mal olduğunun ayırdına varması çoğunlukla zaman alır.
*Örgütlenmemiş bir memnuniyetsizlik, örgütlü bir terörle asla baş edemez. Kitaptan
VİCDAN ZORBALIĞA KARŞI
Ya da Castellio Calvin’e
Stefan Zweig
Çeviren: Zehra Kurttekin
Can Yayınları
2014, 248 sayfa, 18 TL.