Neval El Seddavi Sıfır Noktasındaki Kadın Çeviri: Selma Özdemir Yayınevi: Metis Yayınları Türü: Roman *Arka Kapak Yazısı |
Neval El Seddavi, ölüm hücresinde "cinayet" zanlısı Mısırlı fahişe Firdevs'le konuşuyor. Firdevs'in anlattığı yaşam öyküsünü aktarıyor bize. Bu dünyada kadın olmanın, "fahişe" olmanın ne anlama gelebileceğini okuyoruz bu "içe işleyen" yaşam öyküsünde.
Sıfır noktası neresidir?*
İlk kez 1987’de yayımladığımız Sıfır Noktasındaki Kadın zamanın eskitemediği kitaplardan. Aradan geçen yıllar içinde en çok okunan Metis kitaplarından biri oldu, bir klasik haline geldi.
Kitap, ilk olarak 1984 yılında Mısır’da basıldı. O yıllarda gerçekten yaşamış bir fahişenin hayat hikâyesini anlatıyor. Firdevs, bir adam öldürmüş ve Kanatır Cezaevi’nde bu yüzden idama mahkûm edilmiştir. Yazar, psikiyatr olarak geldiği cezaevinde Firdevs ile konuşmak için can atar. Firdevs başlarda bunu istemese de sonradan kabul eder ve idamına 6 saat kala hayat hikâyesini anlatmaya başlar.
Hayat, hiç kimseye adil davranmasa da Firdevs’e, kadının adının olmadığı coğrafyada daha da acımasız davranır. Önce ailesini yitirir, sonra aç kalır ve tecavüze uğrar, son olarak da fahişeliğe başlar. Firdevs, fahişeliğe bir çıkmaz yol olarak girmez. Fahişelik, onu özgürleştiren ve kendi deyimiyle, diğer kadınlardan daha saygıdeğer kılan bir meslektir; çünkü erkekler, kadınları iş hayatından evliliğe kadar her yerde satın alırlar, Firdevs’in yaptığı kendini diğer kadınlardan daha pahalıya satmaktır. Bu, kadının bedeni dahil her şeyiyle sömürüldüğü ataerkil bir coğrafyada edilgin bir başkaldırıdır. Bunu şu sözlerden anlamak mümkün:
“Başarılı bir fahişe, zavallı bir azizeden daha iyiydi. Bütün kadınlar, yalanların, dolanların kurbanıydı. Erkekler kadınları aldatır, aldandıkları için de onları cezalandırır; aşağılar, bu kadar düştükleri için cezalandırır; evlenmeye zorlar, sonra da ömür boyu hizmetçiliğe, küfürlere ya da dayağa mahkûm ederlerdi.
En az aldatılan kadının fahişe olduğunu kavramıştım artık. Evliliğin kadınların en zalim şekilde acı çekmesine dayalı bir sistem olduğunu anlamıştım.”
O, idam edileceği sıfır noktasına aslında yıllar önce varmıştı, hayat onu yaşamla ölüm arasındaki yere tüm acımasızlığıyla sürüklemişti. Yazarın da dile getirdiği gibi o, yaşamayı toptan reddetmiş, ölümden de zerre kadar korkmuyordu.
“Hiçbir şey istemiyor, hiçbir şey ummuyordum. Hiçbir şeyden korkmuyordum. Bu yüzden özgürdüm. Çünkü yaşamımız boyunca bizi köleleştiren isteklerimiz, umutlarımız, korkularımızdı. Özgürlüğüm onları öfkelendiriyordu. Hala istediğim, hala korktuğum ya da hala özlediğim bir şey kalmış olması hoşlarına giderdi. O zaman bir kez daha köleleştirebilirlerdi.”
Firdevs, bu fahişelik hayatının içinden çıkmak istemiyordu. Fahişelik yaptığı zaman özgür bir kadın olmuştu. Bedenini erkeklere edilgin bir biçimde sunuyor, karşılığında aldığı parayla rahatça yaşıyordu. Toplumun hangi kesimine girerse girsin, erkeklerin aç gözleriyle karşılaşıyordu. Onları parmağında oynatarak istediğini yapıyordu. Bir anlamda onların zaaflarını onlara karşı kullanan zeki bir kadındı Firdevs. Erkeklerin onu kurtarmaya çalışmasından nefret ediyordu en çok. Bir kahraman misali, onun hayatına girip onu kurtaracak ve böylece kendilerini Firdevs’ten soylu ve üstün hissederek kendi egolarını tatmin edeceklerdi. Firdevs, buna asla izin vermemişti.
“Başkaları üzerinde kurdukları iktidar onlara bir üstünlük duygusu verir. Yenilgiye uğradıklarını unutup zafer kazanmış sayarlar kendilerini. Önem verdikleri tek şey olan büyüklük görünümünü yaymaya çalışırken, içten içe ne kadar boş olduklarını gizler bu zafer.”
Bu söz, bana Virginia Woolf’un ‘Kendine Ait Bir Oda’ kitabındaki bir benzetmesini hatırlattı: “Bütün bu yüzyıllar boyunca kadınlar, erkeği olduğundan iki kat büyük gösteren bir ayna görevi gördüler, bu büyük bir aynaydı ve müthiş bir yansıtma gücü vardı.” Firdevs, belki de bu aynadaki çatlak görevini görüyor. O çatlağa vurup aynayı yıkmaksa tüm kadınlara düşüyor. Bunun için de gerekli öğüdü, kitaptaki karakterlerden biri veriyor Firdevs’e:
“Yaşamdan daha sert olmalısın Firdevs. Yaşam çok sert. Gerçekten yaşayanlar yalnızca ondan daha sert olanlardır.”
Ne yazık ki yaşamdan daha sert olmadıkça, ona dişlerimizi göstermediğimiz takdirde un ufak olup ezilmeye mahkûmuz. Firdevs, bunun suçunu bütün erkeklerde buluyor:
“Topunuzun birden suçlu olduğunu söylüyorum: babalar, amcalar, kocalar, pezevenkler, avukatlar, doktorlar, gazeteciler, her meslekten bütün erkekler.”
Siz, suçu kimde bulursunuz bilemem. Kadının adının silinmesinde, erkekler kadar onları dev aynasında olduklarından daha büyük gösteren kadınlar da suçludur belki. Yanıtları bulmak için mümkün olduğunca okumak gerekiyor. Bunun için ‘Sıfır Noktasındaki Kadın’ güzel bir başlangıç olabilir. Kitap, Mısır’daki kadın sorununa çok güzel parmak basıyor, akıcı dili, müthiş betimlemeleri ile okuyucuyu sürükleyip 110 sayfa sonunda nefessiz bırakıyor. Başta kadınlar olmak üzere herkesin okuması gereken kült bir kitap. Firdevs gibi anti-kahramanlara daha çok ihtiyacımız var.
Yazımı Virginia Woolf’un ünlü önerisi ile kapatıyorum:
“Para kazanın, kendinize ait bir oda ve boş zaman yaratın. Ve yazın, erkekler ne der diye düşünmeden yazın!...”
Ozan Kırıcı