Cesare Pavese E YAYINLARI |
Yaşama
Uğraşı 1952 yılında yayımlandığı zaman, önemli bir edebiyat olayı
sayıldı ve çok geçmeden başka dillere de çevrildi. Çağdaş İtalyan
Edebiyatı'nın en önemli yazarlarından biri olan Cesare Pavese'nin
yazarlık sanatıyla ilgili çok ilginç görüşlerini içtenlikle yansıtan
Yaşama Uğraşı önemini bugün de koruyan bir belge niteliği taşımaktadır.
"Gizlice en çok korkulan şey hep gerçekleşir sonunda.
Yazıyorum: Ey, Sen, acı.
Peki
sonra? Bütün gerekli olan biraz cesaret. Acı ne kadar ortaya çıkar ve
keşinleşirse, yaşama içgüdüşü o kadar ağır basıyor ve intihar düşüncesi
zayıflıyor.
Kolay
sanmıştım ilk düşündüğümde. Zayıf kadınlar yapmıştı bu işi.
Alçakgönüllülük istiyor, kendin beğenmişlik değil. Tiksiniyorum bütün
bunlardan. Sözler değil. Eylem. artık yazmayacağım..." 18 Ağustos 1950
(Arka Kapaktan)
Ömrünü
kadınları anlamaya, onlar tarafından sevilmeye adamış bir isim: Cesare
Pavese. Kadınlarını anlama çabaları başarısız kaldıkça; bu başarısızlık
da sevgisizlik, yani yeryüzü yoksunluğu, yani evren sürgünlüğü anlamına
geldikçe “Yaşama Uğraşı”ndan adını düşüren Cesare Pavese...
Aslında
nereden bakılırsa bakılsın, Pavese’nin kısa süren ilginç yaşamı,
yeryüzünde henüz pek fazla değişmemiş bulunan kadın kültürüne verilmiş
keskin bir cevaptır. Hayır, keskinliği, Pavese’nin “herşeyden
tiksindiğini” belirterek Torino’da bir otel odasında intihar etmesiyle
ilgili bir husus değil. Keskinlik, Pavese’nin ömür boyu sürdürdüğü
çabadan kaynaklanıyor. “Günlükler” titiz bir gözle okunduğunda,
öfkelerinde, kırgınlıklarında, kızgınlıklarında bile, Pavese’nin yüzünü
kadınlara dönme çabasından vazgeçmediği görülebilir rahatlıkla. Çünkü
sevgi ihtiyacı içindedir ve sevilmeyen ya da yeterince (Buradaki
“yeterlilik,” sadece ve sadece sanatçının karar verebileceği bir dengeye
tekabül eder ve ne yazık ki, yeryüzünün kayıt kabul koşulları
dolayısıyla kesinlikle gerçek niteliğine kavuşamaz. Belki de asıl
trajedi budur.) sevilmeyen her insan gibi yalnızdır. Muayenehanelerinde,
modern insanın sıkıntılarına çare aradıklarını savunan psikiyatr ve
psikologlar, sanatçının evrendeki yalnızlığının yansıma biçimlerine dair
dişe dokunur ve adam içinde okunur bir araştırma yapmadıkları için,
yalnızlığın bu boyutu üzerinde pek fazla durulmaz genellikle. Durulmazsa
ne olur? Ne olacak, birkaç Pavese daha çekilir aramızdan, kendilerine
yaşatılan laneti kusarak üzerimize...
“Gençliğimin sona erdiğini haber veren belirtiler arasında en önemlisi artık edebiyata karşı büyük bir ilgi duymayışım. Bir zamanlar her şeye rağmen duyduğum, manevi doğrular bulma umuduyla açmıyorum kitapları artık. Okuyorum, daha da çok okuyabilmek istiyorum, ama bir zamanlar yaptığım gibi, kitaplarda bulduğum çeşitli yaşantıları ne heyecanla karşılıyorum, ne de bunları parlak, şiir öncesi ussal bir gürültüye dönüştürüyorum. Torino sokaklarında dolaşırken de aynı şey oluyor. Bu yerleri artık yaratma çabasını hızlandıran romantik, simgesel bir güç kaynağı olarak görmüyorum. Her keresinde, ‘önceden yapılmış bu’ demek geliyor içimden. Ezilmelerimi, saplantılarımı, yorgunluklarımı ve dinlenmelerimi iyice gözden geçirince, açıkçası hayata yeni buluşlar getirecek bir alan olarak bakmıyorum artık, şiir daha az ilgilendiriyor beni bu açıdan; sadece düşünülecek ve çözümlenecek olan sıkıcı bir malzeme gözüyle bakıyorum her ikisine de.”
1936
yılında yani intiharından 14 yıl önce yazıyor bunları Pavese ve insan
ister istemez, “Hayatını adadığı edebiyata olan ilgisini de yitirdikten
sonra nasıl tahammül etti bu kadar yıl?” sorusunu soruyor kendine.
Aslında “beklenti ya da umut” gibisinden sefilin sefili bir cevabı
vardır bütün bu tahammül serüveninin ve ne yazık ki, Pavese için de
geçerlidir bu. Çünkü, iki kırılganlık arasındaki gidiş gelişlerden,
hayatı sürdürmek konusunda çok fazla destekleyici ayrıntı elde etmek
mümkün değildir. Olsa olsa, bir kıyıdan karşı kıyıya geçiş imkânlarını
araştırırken, kişinin karşısına çıkan kanat müsveddelerinin şakırtısına
denk düşen bir aldanıştan ibarettir hepsi de.
altı çizilenler:
"Yaşamak uzun bir toplama işlemi gibidir, arada bir toplama yanlışı yaparsan, doğru sonucu hiçbir zaman bulamazsın." (s.33)
"Bir
kadın eğer budalaysa, eninde sonunda bir insan yıkıntısı ile karşılaşır
ve onu kurtarmaya çalışır. Kimi zaman da başarır bu işi. Ama bir kadın,
eğer budala değilse, eninde sonunda akıllı, sağlıklı bir adam bulup onu
yıkıntıya çevirir. Her zaman başarır bu işi." (s.38)
"Derdini söylemekle ona çare bulmanın aynı şey olmadığını anlamakla insan çocukluktan kurtulur." (s.38)
"Asıl
başarısız insan, büyük işleri gerçekleştiremiyen değil – bunu kim
başarmıştır ki- bir yuva kurmak, bir dostluğu, bir kadınla mutlu bir
ilişkiyi sürdürmek, ekmek parasını kazanmak gibi küçük şeylerde
başarısızlık gösteren insandır. Başarısızlığın en acısı budur." (s.39)
"Bir
erkek kendisini aldatan bir kadın yüzünden üzülürse, o kadını sevdiği
için değil, o kadının güvenine layık olamadığından duyduğu aşağılanma
için çeker bu acıyı." (s.39)
"Her kadın, sevdiği uzaklardayken dertleşebileceği birlikte boş saatlerini doldurabileceği bir erkek arkadaş arar; bu arkadaşın, uzaktaki adam için duyduğu sevgi üzerinde bir etkisi olmadığını söyler; erkek arkadaşı kadının uzaktakine olan sevgisiyle çatışabilecek bir şey istedi mi; kadın incinir; ama bu arkadaş daha çok acı çekmemek için sözlerini, bakışlarını denetlemeye, daha dikkatli davranmaya kalkıştı mı, kadın-herhangi bir kadın- adamın acı çekişini görebilmel için hemen onun üzerindeki çekiciliğini arttırır." (s.39-40)
"Sevişmek gibi bir şeydir şiir yazmak: duyduğu tadın paylaşılıp paylaşılmadığını hiç bilemez insan." (s.40)
"Sevdiğin
kadın günlerinin ne kadar boş, dayanılmaz olduğunu sana söyleyebilir;
şaşılacak olan, senin günlerinin nasıl geçtiğine hiç aldırmayışıdır."
(s.40)
"Ya Tanrı yarattığı şeyleri bizim onları daha çok ya da daha az istediğimize göre değerlendiriyorsa?" (s.40)
"İnsanın acı çekmeye alıştığı doğruysa, nasıl oluyor da insan yıllar geçtikçe daha çok acı çekiyor?" (s.40)
"Bir
daha, yalnız sana bağlı olmayan şeyleri ciddiye alma. Aşk, dostluk,ün
gibi. Yalnız sana bağlı olan şeyler konusunda da, bunları ciddiye alıp
almamanın bir önemi var mı? Kim bilebilir? Herhangi bir 'kim'se yok ki,
'Ben' bile anlamsız bir kelime olur bu durumda.Daha iyi, daha iyi."
(s.41)
"Bir
şeye sahip olmak varken, vazgeçebilen biri olabilir mi? Böyle bir eli
açıklık sadece güçsüzlüğün ülküleştirilmesidir." (s.42)
"Birini sevmek, bunun karşılığında sevilsen bile, sevilen kimseyi ilgilendirmeyen kişisel bir sorundur." (s.45)
"Her zamanki trajedi: ancak kendisinden nefret ettirebilen adam kendisini sevdirebilir - aynı kadına." (s.46)
"Birine iyilik etmeye çalış. Çok geçmeden onun hoşnutlukla parlayan yüzünden nasıl tiksindiğini göreceksin." (s.47)
"Bir kadın yüz kadının öğreteceğinden daha fazlasını öğretiyor insana." (s.48)
"Günahın
çekiciliği ve heyecanı tıpkı geceleyin gördüğümüz bir rengi önce bir
şey sanıp sonra başka bir şey olduğunu anlamaktan duyduğumuz heyecan
gibidir." (s.49)
"Oysa herkes öldürür sevdiği şeyi,
Bu herkesçe biline.
Kimi sert bir bakışla yapar bunu,
Kimi övücü sözlerle." (s.54)
Bu herkesçe biline.
Kimi sert bir bakışla yapar bunu,
Kimi övücü sözlerle." (s.54)
"Hiç bir sakınma duymadan sevmek, karşılığı durmadan ödenen bir lükstür." (s.54)
"Talihsizliklerin
en kötü yanı, öyle olmadığı zaman bile insana her şeyi talihsizlik
olarak yorumlama alışkanlığını kazandırmalarıdır." (s.56)
"Gerçeğin mutlak mantığına inanan düşünürler bu konuyu bir kadınla ciddi olarak tartışmamaışlardır." (s.59)
"Gerçek
kötülük başlangıcından beri kötü olduğu için daha da kötüleşemeyip
kendi soysuzlaşması sonucu bir gün kuruyup gidecek birinden değil de,
bir zamanlar iyi olmuş olan birinden gelir." (s.66)
" 'En kutsal sevgilerimizin' hepsi tembel bir alışkanlıktan başka bir şey değildir." (s.68)
"Acı
çeken hiç kimse artık eskisi gibi değildir; tıpkı yaralanmış bir
gövdenin eskisi kadar sağlıklı olamıyacağı gibi, ancak belli bir
sertleşme ve nasırlaşma olabilir." (s.68)
"Yalnız becerikli kimseler kötülük yapıp bundan zararsız bir şekilde kurtulmasını biliyorlar." (s.69)
"Kötü
bir davranış yüzünden pişmanlık duyduğumuz zaman, bizi tedirgin eden
başkalarına verdiğimiz zarar değil, bunun bize getirdiği
rahatsızlıktır." (s.70)
"Sevdiğimiz
bir insanın arada bir hoşumuza gitmeyen, sinir bozan ya da bizi inciten
bir şekilde hareket etmesinden yakınmamalıyız. Homurdanacak yerde,
gücenmişliğimizi ve kinimizi biriktirmeliyiz: bir gün bu sevdiğimiz
insan şu ya da bu şekilde bizi bırakıp gittiği zaman, acımızı
hafifletmeye yarar bu biriken duygular....Ama ancak belli bir noktaya
kadar işe yarar böyle bir birikim. Çekip gidene suç yüklemek onun yok
oluşunun acısını dindirmez, ona karmaşık bir nitelik kazandırır sadece.
Bizi anlatılmaz bir şekilde incitmiş olması, aramızdaki bağların
gevşemesini gerektirmez; o andaki yasımıza dinmez bir sızı, çaresiz bir
aşağılık duygusu, giderilmez bir kaybın mührünü basar." (s.73)
"Bir insanı küçük düşürmenin en korkunç yolu onun acı çektiğine inanmamaktır." (s.74)
"Bir kadın seni aldatmıyorsa, işine gelmediği için yapmıyordur bunu."
"Her lüksün ücretinin ödenmesi gerekir ve başta dünyaya gelmek olmak üzere her şey bir lükstür." (s.75)
"Elbette acı çekerek insan birçok şey öğrenebilir. Ne yazık ki acı çekmek öğrendiklerimizden yararlanacak gücü bırakmaz bizde; bir şeyi sadece bilmekse, hiçten de az bir şeydir." (s.75)
"işimize geldiği zaman bağışlarız başkalarını." (s.80)
"Her
sıyrığı bir yıkım sayma alışkanlığı gerçek bir yıkımın incitme gücünü
azaltır. Talihsizlik çıkıp geldi mi,kendine güvenen iyimser, korkunç acı
çeker; işlerin her zaman kötü gittiğine inanan insanın çektiği acı da
ölçülüdür; sapına kadar kötümser olan insan ise, korktuklarının
çıkmasından sevinç duyar." (s.80)
"Bizim istediğimiz bir kadına sahip olmak değil, bir kadına sahip tek erkek olmaktır." (s.84)
"Okurken
aradığımız yeni düşünceler değil, kendi düşüncelerimizin basılı sayfada
doğrulandığını görmektir. Bize çarpıcı gelen sözler, kendimize
malettiğimiz - içinde yaşadığımız - bir evrende yankılar yapan
sözlerdir." (s.86)
"Aylaklık
saatlerin yavaş, yılların ise, hızla geçmesine yol açar. Çalışmak
saatlerin kısa, yılların ise uzun olmasını sağlar." (s.87)
"Aynı zamanda sana bir şey öğretmeyen acı boşuna çekilmiş acıdır." (s.89)
"Ölçünün
iyilik-kötülük değil de, kurnazlık-budalalık olduğu siyasal hayatta en
aşağılık oyunlara bile izin verilmesinin nedeni şu olmalı: siyasal
kurumlar ölmedikleri için, herhangi bir Tanrı karşısında da sorumlu
değildirler. Bireysel ahlakın tek nedeni ise bir gün öleceğimizi
bilmemiz ve ondan sonra ne olacağını bilmememizdir." (s.114)
"Şaka olarak bile hiçbir zaman yıldığımızı söylememeliyiz; çünkü bakarsınız, birisi inanır bu sözümüze". (s.120)
"Zeka
gösterileriyle bir kadını elde edebileceğini sanmak kadar budalaca bir
şey yoktur. Bu konularda zeka güzellikle yarışamaz;çünkü güzelliğin
cinsel heyecan uyandırmasına karşılık, zeka böyle bir şey yapamaz.
İnsan
bu tutumla, ancak zeka yetki, zenginlik ve ün elde etmenin bir aracı
olarak göründüğü zaman bir kadını elde edebilir; çünkü bu durumda kadın
sözü edilen olanaklardan yararlanacağını bilir. Ama zeka kendi başına,
kişisel hiçbir yanı olmayan büyük bir makina gibi, her kadını kayıtsız
bırakır. Unutmaman gereken bir gerçek." (s.121)
"Asıl
ustalık herkesin gözkoyduğu bir kadını elde etmek değil, bu nitelikteki
bir kadını daha tanınmamışken bulup çıkarmaktır." (s.124)
"Bir şeyi yapabileceğimizi bilmek bile bize yetiyor, bu yüzden belki onu yapmaktan bile vazgeçiyoruz." (s.128)
"Gövdemizin
işleyişindeki incelikleri ancak bir hastalık sonucu anlayabiliriz.
Aklımızın ve ruhumuzun işleyişini de dengemizi yitirdiğimiz zaman."
(s.129)
"Tanrısal
adaletin yorumundaki her yetersizlik boş inanlara yol açar. Tanrı'nın
adaletini tanıtlamak için girişilen çaba amacını aştı mı, boş bir inana
dönüşür." (s.169)
"Cömertçe
başkalarının acılarını paylaşarak yaşıyamayan insan, kendi acısını
dayanılmaz bir yoğunlukta duymakla cezalandırılır." (s.174)
"Çocuk olmanın hiçbir güzel yanı yoktur: yaşlandığımız zaman, çocuk olduğumuz günleri hatırlamaktır güzel olan." (s.175)
"Birinden öç mü alacaksın? Onu bağışlamış gibi davran: bırak, hayat öç alsın ondan" (s.183)
"Senin
düşmanından başkalarının öç almaları kadar tatlı bir öç alma duygusu
yoktur. Üstelik, bunun sana iyi yürekli insan rolünü vermesi gibi bir
yararı da vardır." (s.183)
"Gene de bir uğraştır beklemek. Bekleyecek bir şeyi olmamaktır korkunç olan." (s.190)
"Çivi çiviyi söker. Ama bir çarmıh yapılır dört çividen." (s.239)
"Sözler değil. Eylem. Artık yazmayacağım" (s.240)