FIRTINADAN SONRA
Hava, gelip geçen
fırtınayla dolu.
Canlandı her şey,
ve bir cennet ferahlığında solmakta
Leylak, bir
tazelik akımını çekmede içine
Her yana dağılmış
mor salkımlarıyla
Hava değişimi
diriltti her şeyi,
Doldurmada çatı
oluklarını yağmur;
Fakat gitgide
aydınlığa doğru değişmede gök
Kara bulutların
ötesi masmavi
Sanatçının eli
daha bir güvenle
Arındırmada her
şeyi tozundan, kirinden;
Yaşam, gerçeklik
ve olup bitenler
Yepyeni çıkmada
onun atölyesinden
Yaşanmış yarım
yüzyılın anıları
Gelip geçen
fırtınayla tersine dönmede şimdi,
Yüzyılımız çıktı
vesayetinden onun
Geleceğe yol
açmanın zamanı geldi
Yeni yaşamın
yolunu arındıracak olan
Artık sarsıntılar
ve dönüşümler değildir;
Bir şeylerle
alevlenmiş ruhun
İçtenliği,
fırtınaları ve cömertliğidir...
“Boris
Pasternak’ın yaratıcılığında, denebilir ki, başlıca olan çizgi, harikulade ve
yüce armağan olarak yaşamın ve tanrısal evrenin güzelliği karşısında hayret ve
saygıdır. Şiir, ‘Otlar arasında, ayaklar dibinde yuvarlanarak deviniyor, onu
görmek ve topraktan kaldırmak için eğilip bakmak yeterlidir,’ diyordu
Pasternak. Ve şair o şiiri bulmak yeteneğiyle yüksek düzeyde donanmış
durumdaydı.” -Azer Yaran
XX. yüzyıl Rus
şiirinin büyük ustalarından Boris Pasternak (1890-1960), 1958’de Nobel Edebiyat
Ödülü’nü aldığında hem kendi ülkesinde hem uluslararası edebiyat dünyasında
uzun süredir tanınmış bir şairdi. Ressam bir baba ile piyanist bir annenin oğlu
olan Pasternak, felsefe ve filoloji eğitimi görmüştür. Önce müzikle ilgilenmiş,
1914’te yayımlanan ilk şiir kitabı “Bulutlardaki İkiz”i, 1916’ da “Sınırların
Üstünde”, 1922’de de Kızkardeşim Hayat izlemişti. İki Dünya Savaşı arasındaki
zor yılları manevi baskı altında yaşayan; 1930’lu yıllarda daha çok önemli
şairlerden çeviriler yaparak çalışmalarını sürdüren Pasternak, Shakespeare’in
de en başarılı çevirmeni olarak ün yaptı. 1957’de yayımlanan Doktor Jivago, onu
bir kere daha edebiyat dünyasının gündemine taşıdı. Pasternak’a göre şiir
tarihin içinden hayatla birleşerek akan bir nehir gibiydi. Pasternak şiirde
yazarken olduğu gibi konuşurken de müziğin yalnızca sözcüklerin sesine
dayanmadığına, bu özelliğin seslilerle sessizlerin uyumundan değil, söylenen
sözlerle onların arasındaki ilişkiden kaynaklandığına inanıyordu. Onun için
anlam, yani içerik, her zaman daha önemliydi.
Bu kitap, genç
yaşta yitirdiğimiz şair Azer Yaran’ın Pasternak’ın kitaplarından seçip
Rusça’dan başarıyla çevirdiği şiirleri bir araya getiriyor.
ÖYLEDİR ÖYLE
BAŞLAR
İnsan iki yaşında
da öyle başlar işte
Ezgilerin
karanlığına sıyrılır kucaklardan,
Cıvıl cıvıl
cıvıldar, mırıldar bir süre,
Derken, üçüne
doğru, sözler dökülür ağzından.
Öyledir işte,
yavaşça başlarsın anlamaya,
Kapılıp bir
türbinin büyük gürültüsüne,
Sen misin bu, bir
başkası mı yoksa,
Yabancılaşmıştır
evin, bir gölgedir annen de
Bu zalim leylâk
parıltısının nedir derdi?
bu dökülen, bu
inen bir park kanepesine,
Nedir? çocukları
kaçırmak gibi bir şey mi?
Öyledir işte,
kuşlar öyle doluşur içine.
Arttıkça artan
kıvamını bulan acılardan:
Yüreğinde
ulaşılamayanın özlemi, uzak yıldızlar,
Faust gibi
olduğun, kafan bulandığı zaman
Öyledir, öyle
başlar çingene çalgıcılar.
Uçaraktan yüce
yüce gök katlarından
Çevrili alanlar
görürsün, evsiz topraklar,
ve denizler bir
iççekiş kadar ansızın,
İşte tıpkı öyle
doğar heceler ve uyaklar.
Yulafların
üstünde, sırtüstü,yaz geceleri,
yakarır durur: her
şey yerini alsın diye,
Sakınarak gözünden
şafağı ve evreni
Öyle olacaktır,
öyledir dalaşımız güneşle.
Öyledir, öyle
başlar yaşamak, dizelerle.
BORİS PASTERNAK
1890’da Moskova’da
doğdu. 1905 ve 1917 devrimlerinin fonunda gelişen simgeci ve futurist edebiyat
eğilimleri içinde yer aldı. Moskova Üniversitesi’nde felsefe öğrenimi gördü.
İlk kitabı “Bulutlardaki İkiz”1914’te yayımlandı. 1922’de yayımlanan şiir
kitabı Kızkardeşim Hayat ile edebiyat çevrelerinin dikkatini çekti. Ailesiyle Berlin’e
göç ettikten sonra Rilke’nin şiirlerini Rusça’ya çeviren yazarın Doktor Jivago
adlı romanını tamamladığı 1955 yılı, hayatının dönüm noktası oldu. SSCB’de
basımı yasaklanan kitap İtalya’da yayımlandı. İsmi Nobel Edebiyat Ödülü
adayları arasında anılmaya başlayan Pasternak, 1958’de kendisine verilen ödülü
SSCB yetkilileri onaylamadığı için kabul
etmedi. 30 Mayıs 1960’da Peredelkino’da öldü.
NOBEL ÖDÜLÜ
Bitkinim, izlenen
bir hayvan gibi
Gürültü, şamata
ardımsıra.
Bir yerlerde
insanlar, özgürlük, aydınlık
Bir çıkış yolum
yok dışarıya.
Kara bir orman ve
göl kıyısı
Devrik bir köknar
kütüğü karşımda
Yolum kesilmiş
dört bir yandan
Olsun artık ne
olacaksa.
Ne yaptım,
işlediğim suç ne,
Katil miyim,
mücrim miyim ben?
Ülkemin güzelliği
üstüne şiirlerimle
Ben değil miyim
dünyaya göz yaşı döktüren.
Yine de, çok az
kala ölümüme
Gelecek bir zamana
inanıyorum.
Alçaklığı ve
kötülüğü
Aşacağına iyilik
ruhunun.