Yaşamıyla kadın
işçilere örnek oluşturan, mücadele azmi veren Zehra Kosova, kapitalizme karşı
mücadelede en ön saflarda yer aldı. Uzun yıllar tütün ve tekstil sektöründe
çalıştı, örgütlenme faaliyeti yürüttü. Önce TKP, ardından Vatan Partisi’ne üye
oldu. İşkenceli sorgulardan geçirildi, cezaevinde kaldı. 90 yaşında aramızdan
ayrıldığında geride onurlu ve mücadele dolu bir yaşam bırakmanın mutluluğu
içindeydi.
Zehra Kosova,
altı kişilik ailenin üçüncü çocuğu olarak 1910 yılında Kavala’da doğdu. Kosova
ailesi, Lozan Antlaşması’nın ardından, Türkiye’deki Rumlarla Yunanistan’daki
Türkler arasındaki mübadele adı altında zorla göç ettirildi ve 1923 yılında
Tokat’a yerleştirildi. Zehra Kosova, üçüncü sınıfa kadar okuduğu okulu
bırakarak işçiliğe başladı. Tütüncü bir ailenin kızı olan Kosova, tütün
depolarında çalıştı. Kosova ailesi, 1930 yılında Erbaa’ya göç etti. Zehra
Kosova ise 1931 yılının Mart ayında İstanbul’a, ağabeyinin yanına çalışmaya
geldi. Kosova, Anadolu’da başladığı tütün işçiliğine İstanbul’da devam ederken,
küçük yaşta çalışmaya başladığından, sınıfsal çelişkileri çok daha derinden
görebiliyordu.
TKP ÜYELİĞİ İLE BAŞLADIĞI MÜCADELE
1933 yılında,
tütün işçileri arasında örgütlenen Türkiye Komünist Partisi’ne (TKP) üye oldu.
1934’te parti tarafından eğitim için Moskova’daki Doğu Halkları Emekçi
Üniversitesi’ne (KUTV) gönderildi. 8 Mart 1935 Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde
evlenen Kosova, iki yıl eğitim gördüğü Rusya’dan 1937 yılında Türkiye’ye geri
döndü.
Türkiye’de
eşiyle birlikte önce Samsun’da ve Bafra’da tütün işçileri arasında TKP’nin
örgütlenme çalışmalarını yürüttü, daha sonra İstanbul’a döndü ve sendikal
mücadeleyi yönlendiren öncü kadınlardan biri oldu. Kurucuları arasında
bulunduğu Tütüncüler Sendikası’nın yönetiminde görev
aldı.
Zehra Kosova,
1950’li yıllarla birlikte tütüncülüğün giderek kaybolmaya yüz tutması üzerine
tekstil-dokuma sektörüne geçti. Bu kez de tekstil işçilerinin örgütlenmesinde
öncü rol aldı. Sigortalı ve sendikalı çalışma mücadelesi yürüttü, bu dönemler
boyunca, yoğun baskı, işkence, yargılama ve tutuklamalara maruz kaldı.
1951 TKP
tutuklamalarında Zehra Kosova da hapse atıldı, 14 ay tutuklu kaldı.
Bu yılları
anlattığı “Ben İşçiyim” adlı kitabında şunları söylüyordu Kosova: “TKP’nin önde
gelen kişilerinin cezaları kesinleşmiş, çeşitli hapishanelerde yatmaya
başlamışlardı. Tabii bunun arkasından sürgün cezaları vb. gelecekti. Ben de boş
durmuyordum.”
Zehra Kosova 7
Ekim 1954’ten itibaren Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın kurduğu Vatan Partisi’nde
mücadeleye devam etti.
Vatan Partisi’ndeki
mücadelesi süresinde de yoğun baskılara maruz kaldı. Kosova, bu süreci de şöyle
anlatıyor: “1957’yi 58’e bağlayan gece polisler kapımı çalarak bir saatliğine
karakola gelmemi buyurdular. Güldüm ve kızım Esma’ya sen bakma bunlar yarım
saatliğine götürür, senelerce tutuklar dedim ve polis cipine binerek birinci
şubeye gittik. … İşkenceler sonucu çok ağır kanama geçirdim. Ölmemi bekleyerek
hücreye koydular. On altı ay hapiste kaldım.”
Yaşamıyla kadın
işçilere örnek oluşturan, mücadele azmi veren Zehra Kosova, 18 Ağustos 2001
yılında, 90 yaşındayken aramızdan ayrıldı. O son nefesini verdiğinde, onurlu ve
mücadele dolu bir yaşam bırakmanın mutluluğu içindeydi.
KADIN EMEK ÖDÜLÜ’NÜN İLK SAHİBİ
1995 8 Mart’ında,
DİSK’in Kadın Emek Ödülü’ne değer görülen ilk ve tek işçi oldu. “Ben İşçiyim”
adlı kitabı 1996’da yayımlandı.
Zehra Kosova,
yaşamının son günlerinde şunları söylemişti:
“Hayatım boyunca
bir gün denizin durulacağını, fırtınanın dineceğini, benim gibi milyonlarca
insanın sakin ve rahat bir hayata ulaşacağını düşündüm. İnsanların
ezilmeyeceği, sömürülmeyeceği bir dünyanın özlemiyle yaşadım. Bugün de doksan
yıla yaklaşan ömrümle aynı özlemi taşıyorum.
‘SON SÖZ HENÜZ SÖYLENMEDİ’
Ben işçiyim,
elimin emeğiyle bu ana kadar çalıştım, mücadele ettim ve yaşayabildim.
Sosyalizm için kavga verdiğim, aç kaldığım, susuz kaldığım, işkence gördüğüm
yıllar benim için en değerli yıllardı. O beni boğmak için üstüme gelen
dalgalarla boğuşmak, onları alt etmek, geleceğe, sömürünün olmadığı bir dünyaya
inanmak beni ayakta tutan tek nedendi belki de...
Bugün de işkence
görenler var, bugün de inançları uğruna her şeyi göze alanlar var, bu sadece Türkiye’de
değil, birçok ülkede öyle. Daha henüz bir şey bitmedi, söylenecek son söz de
söylenmedi. Belki ben ve benim gibi hayatının son basamaklarına dayanmış
kişiler için noktayı koymak gerekir ama insanlığın tarihinde, işçi sınıfının
mücadelesinde her zaman için yeni sayfalar açılacak ve buralara bizim gibi
binlerce insanın hikayesi yazılacaktır.”